Şah İbrahim Veli İle İlgili Anlatımlar ve Söylenceler
Şah İbrahim Veli İle İlgili Anlatımlar ve Söylenceler
Süleyman ÖZEROLBu yazımda Şah İbrahim Veli Ocağı Mezirme (Ballıkaya) ve çevresinden derlediğim anlatımlar ve söylencelere yer verdim.
a) Şah İbrahim Veli’nin Sözü
Derler ki; Şah İbrahim Ecedamı ile Karabayır arasında olan gediğe gelmiş. Orada durarak İğdir köyüne dönüp seslenmiş:
“Siz çok kazanıp az yiyesiniz!”
Sonra da Mezirme’ye dönüp seslenmiş:
“Siz de az kazanıp çok yiyesiniz!”
Yine derler ki; Bu sözler gerçektir!
Bu gediğe Şeyh İbrahim’in Gediği denilir.
b) Şah İbrahim Veli’nin Belini Verdiği Taşın Söylencesi
Mezirme’nin batısındaki gediğin başında, İğdir’den Mustafa adında biri koyun gütmektedir. Şah İbrahim, musahibi olan Ali Seydi ile Salıcık köyünden gelmektedirler. Gediğe gelince oradaki taşa belini verip dinlenirken çoban yanlarına gelir. Çobana şöyle der:
“Bize şu kara koyunu sağ ki, bir ekmek yiyelim.”
Çoban Mustafa:
“O koyun kaç yıldır kısır” der.
Onlar da:
“Olsun, sen sağ” derler.
Çoban koyunu sağar, sütü çıkar ve birlikte ekmeklerini batırarak yerler. Dağlarda sürekli davar yaydığından ihtiyarları tanımaz. İhtiyarlar şöyle derler:
“Eğer başına bir iş gelirse, darda kalırsan bizi çağır.
Çoban hemen sözlerini keser:
“Siz kimsiniz?”
Belini taşa vermiş olanı cevap verir:
“Birimiz Ali Seydi birimiz Şah İbrahim...”
Birden gözden kaybolurlar, çoban yalnız başına kalakalır. Çevreyi arar durur, kimseyi bulamaz. Bu olaydan sonra kendini hak yoluna adar. Sürekli gerçek erenlerden söz eder. Bu sevda ile saz çalıp çağırmasını da öğrenir. Halk arasında Mulla Mustafa adıyla anılmaya başlar.
Aradan zaman geçer, çoban nişanlanır. Nişanlısı bir gün hasta olur, komşuları başına toplanırlar. “Ziyarete götürek” falan derken Çoban Mustafa kara kara düşünmeye başlar. Gediğin başında kendisine kısır koyunu sağdıran iki pir ihtiyarin verdiği söz hatırına gelir. Hani, “Darda kalırsan Ali Seydi Şah İbrahim gel yetiş” diye çağır demişlerdi ya… Önce Allah’a münacat eder, sonra sazının tellerine dokunur:
Verdiğniz ikrarın günleri geldi
Ali Seydi Şah İbrahim gel yetiş
Yer göğ dua ile hem karar kıldı
Ali Seydi Şah İbrahim gel yetiş
Dar günümde gelecektiğz carıma
Kurt ile kuş dayanmıyor zarıma
Beni hasret koman nazlı yarıma
Ali Seydi Şah İbrahim gel yetiş
İmdat Muhammet’ten Ali’den çare
Bir merhem edin ki sağıla yâre
Yoktur bir amelim yüzlerim kara
Ali Seydi Şah İbrahim gel yetiş
İğdir evliyası güçlü kuvvetli
Kerameti boldur hem mucizatlı
Ben darda kalmışım yetiş Bozatlı
Ali Seydi Şah İbrahim gel yetiş
Mulla Mustafa der kendi kanında
Sözü geçgel imiş hakkın yanında
Zülfikarı karar eyle kınında
Ali Seydi Şah İbrahim gel yetiş
İhtiyarlar halkı hastanın çevresine halka biçimimde dizerler. Biz dua edelim, siz ‘âmin’ deyin derler. Şah İbrahim dua eder, halk ağlaşıp sızılaşarak Allah’a yalvarır ve “âmin” derler. Allah’ın hikmetinden sual sorulmaz, hasta gözlerini açarak, “Ben iyiyim” der, halkın da ızdırabı diner. Kerameti-mucizatı gören Mulla Mustafa ihtiyarların ellerine sarılır öper, öper, öper...1
Şah Veli İle İlgili Anlatımlar ve Söylenceler
1. Eymir Köyü Söylencesi
Şah Veli Dede İran’dan Anadolu’ya geldiğinde Elazığ’ın Sun köyüne uğrar. Bir süre burada kaldıktan sonra Arguvan toprağına geçer. Kimliğini açıklamadan dolanır durur. Eymir köyünde bir evde hizmetkâr olarak çalışmaya başlar. Gündüzleri hayvanlara bakar, geceleri de ahirin bir köşesinde yatar.
Bir gün kendisi gibi hizmetkâr olan birisi onun ahırda temizlik yaptıktan sonra yerde yuvarlandığını, hayvanlarla konuştuğunu görür ve ev sahibine gördüklerini anlatır. Adam ahıra giderek bakar ki söylenenler doğru. Yanına yaklaşarak niçin böyle davrandığını sorar. Oda yerin öküzlere dokunup dokunmadığını anlamak için yaptığını söyler. Ev sahibi adamın boş olmadığını, ermiş biri olduğunu anlar, “artık sana hizmetkârlık yaptıramam, istediğin yere gitmekte serbestsin” der.
Şah Veli Dede Eymir’den Mezirme’ye, kısa bir süre kaldıktan sonra da Kozdere köyüne geçer. Orada talipler edinir, yeniden Mezirme’ye dönüp yerleşir.2
2. “Bir Yamalığı Bile Çok Gördün!”
a) Kozdere Köyü Anlatımı
Kozdere’de Ali Baba, Bozan’da İsmican Baba Şah Veli Dede’nin müritlerinden olup, her ikisi de “baba damı” sahibiymiş. Şah Veli Dede Arguvan tarafına yönelirse İsmican Baba’ya, Kozdere tarafına yönelirse Ali Baba’ya ayan olurmuş. Ona göre de hazırlıklarını yaparlarmış.
Bir gün Şah Veli Dede’nin şalvarında ufak bir yırtılma olmuş. Hem de arkasına gelen tarafta. O zaman aynı renkte kumaş bulamamışlar, kırmızı renkli bir kumaş parçasıyla yamatmış. Kozdere tarafına yollanmış. Durum Ali Baba’ya ayan olmuş, yanındakilere şöyle demiş:
“Benim götü gınalı dedem geliyor!”
Şah Veli Dede Kozdere’ye yaklaşırken Ali Baba da oradan yolanmış. Killik yöresinde beklemiş. Her zaman orada karşılaşırlarmış. Şah Veli, karşılaştıkları anda şalvarındaki kırmızı yamalığı söküp Ali Babaya uzatmış;
“Bir yamalığı bile bana çok gördün, al senin olsun!” demiş.
Ali baba çok müteessir olmuş ve özür dilemiş. Birlikte Kozdere’ye yollanmışlar.
b) Bozan Köyü Anlatımı
Şah Veli’nin Kozdere’de Şahkulu, Bozan’da İsmican Sofu adlarında iki sadık talibi vardır. Üçünün düşünceleri-davranışları birbirine ayan olurmuş.
Bir gün Bozan’a gitmek isteyen Şah Veli hanımına giysilerini hazırlamasını söyler. Hanimi, şalvarının peyik kısmındaki yırtığa ayni renkten yamalık bulamadığından kırmızı bir yamalık diker. Durum İsmican Sofu’ya ayan olur, sevincinden yerinde duramaz, “Benim götü gınalı dedem geliyor” diyerek sevincini belli eder. Köyün karşısındaki yola çıkarak bekler. Derken Şah veli görünür. Karşı karşıya geldiklerinde şalvarının arkasındaki yamalığı sökerek İsmican Sofuya uzatır ve şöyle der:
“Bir yamalığı bile çok gördün, al senin olsun!”
Birlikte köye girerler.
Aynı söylence Şahkulu ile ilgili olarak da anlatılır. 3
3. Kozdere’nin Sele Gidişi
Şah Veli Dede, Şakullular (Şah Kulular) kabilesinden birinden bir at alır. Atin çultarını (bellemesini) vermezler, bunun üzerine ağız kavgası yaparlar. Şah Veli Dede Mezirme’ye dönerken Killik Gediğine yaklaştığında Kozdere’ye şöyle beddua eder:
“Ben Killik Gediğini aşmadan tufana gidesiniz!”
Bu bedduanın üzerine gökte bulut bile yokken bir bulut gelir, bir yağmur başlar, öyle yağar ki köy sele gider. Şah Veli Dede: “Eyvah, oku yanlış attık” der. Amacı, sadece tartıştığı adamlara beddua etmekmiş…
Kırk tane yanı beşik gelin varmış sele gidenler arasında. Köy, bu olaydan sonra dere kenarından daha yukarıda yeniden kurulmuş. Yine derler ki, sele giden beşikteki çocuklardan bazıları Yağca köyünde dere kenarına vururlar. Buradakiler bunları büyütürler ve Yağca’nın bir kısmının bunlardan olduğu söylenir.
Bu söylence ile ilgili olarak emekli öğretmen Ziya Karakuş şu eklemeyi yapar; “Drijanlılar, ‘Kozdere’ye sel bahane oldu’ derler. 4 Yine Kozdere köyünde, “Köy sebebi Şakullular” deyimi yerleşmiştir.
4. Şah Veli Değirmeninin Sırrı
Mezirme’nin eski bahçeleri Değirmen Önü’ndedir. Değirmen Önü, Ceneferlerin bahçelerinin bulunduğu yerdir. Şah Veli’nin burada değirmeni vardır. Türkler’den (Karahasanlardan) biri değirmende unu öğütülürken Şah Veli şöyle demiş.
“Sen değirmeni bekle, ben suyun başına kadar varıp geleyim.”
“Değirmeni kurdalamamasını da sıkı sıkı tembihlemiş. Şah Veli suyun başına gittikten sonra adamı bir merak sarmış. “Acaba ne var ki bana böyle söyledi?” diyerek değirmenin götürge örtüsünü yavaşça kaldırıp bakmış. Bir de ne görsün! Sepetteki buğday bir karayılanın boğazından akmıyor mu? Korkusundan hemen örtüyü bırakmış, değirmen de birdenbire durmuş. Adam telaşlanmış ve ne yapacağını düşünürken Şah Veli çıkagelmiş. Değirmenin çalışmadığını görünce de adama şöyle demiş:
“Be hey laftan anlamaz adam! Sırrımı faş ettin. Birin iki olmaya!
Karahasanlar’ın son kuşağına kadar her evde bir erkek evlat bu-lunmasının bu söylenceden kaynaklandığına inanılır. 5
5. Şah Veli İle Şah Hüseyin
Yedi kez Kerbela’ya gidip gelen Şah Veli son gidişinde “Ben bir daha dönmeyeceğim” diyerek aile bireyleri, yakınlar ve talipleri ile vedalaşır. Biricik oğlu Şah Hüseyin babasına şöyle der.
“Baba, sen bir daha gelmezsen ben buralarda ne yaparım?”
Şah Veli de oğluna dönerek şöyle der:
“Oğlum Hüseyin, zamanı gelince seni de götüreceğim.”
Köyden ve çevreden birçok talibi olan Şah Veli hırkasını, asasını ve postunu (Karadirek Dergâhı) oğluna bırakır. Mezirme’den ayrıldıktan bir süre sonra oğlu Şah Hüseyin vefat eder. Cenazesi Karadirek’ten alınarak ön tarafta bir yere getirilerek yıkanır. Kefenlendikten sonra köyün karşısındaki mezarlığa götürülür. Cenaze mezara indirileceği sırada bir atlı çıkagelir. Cenazenin çevresindekiler ağlaşmakta iken atlı şöyle der:
“Ya Hüseyin! Oğlum, elini bana ver.”
Bakarlar ki gelen Şah Veli. Şah Veli dua eder, oğlunun elini tutar, Şah Hüseyin cana gelir. Kefeniyle birlikte atinin terkisine alır, baba oğul birlikte bati yöndeki yola doğru ilerleyerek gözden kaybolurlar. Kazılmış olan mezar da öylece boş kalır. Bir yandan kururken bir yandan da yeniden yeşeren tavşancık ağacının dibindeki çukur hala boş durmakta olup, buraya Şah Hüseyin denilir ve kutsal kabul edilerek ziyaret edilir. Yağmur duası için Şah Hüseyin’e gidilirdi. Götürülen kömbe, katmer, meyve, çerez duadan sonra dağıtılırdı.
Cenazenin yıkandığı yerde kazanın altındaki köseğilerden birinin suyun etkisi ile göçerdiğine, bir dut ağacı olduğuna inanılır. Bu dut ağacına Dede Tudu denilir. Zamanla bu dutun yerinde yeniden dut ağacı yetişmiştir. 6
6. Bir İddia ya da Tarih
Her ne kadar şah soyundan, İran’dan geldiğimiz söylense de, aslimiz şaha değil şeyhe dayanmaktadır. Gerçek soyumuz hayvancılıkla uğraşan Yörüklerdir.
Büyüklerin anlattığına göre, Şah Veli Hacı Bektaş Veli’den 70 yıl kadar önce Anadolu’ya gelmiş, Pontuslarla savaşmış. Daha sonra gelen Hacı Bektaşi Veli, Erdebil Tekkesinin benzerini Sulucakarahöyük’te (Bugünkü Hacıbektaş’ta) kurmuştur. Dergâhın amacı, “ortak iş, ortak kazanç, ortak yemek”tir. Yani ortak yaşamdır.
Köyümüzün yaşı ve köydeki tekkenin kuruluşu tüm bu anlatımlara göre 300 yıl dolayındadır. Şah Veli’nin oğlu Şah Hüseyin’in mezarının üstü halen çukurdur. Kutsal yer sayıldığından, insan ya da hayvan tarafından çiğnenmediğinden çukurluk bozulmamıştır. Eğer daha fazla bir zaman geçseydi mutlaka mezarın çukuru körlenir, kaybolurdu.
Yaz gününe konar değirmi oba
Sahil ellerinde kalmazım töbe
Güllüce Baş’ında Şahkulu Baba
Gel bize yetiş Şah Veli Dede
Çıkıp yücesine öttüğün gibi
Çağıran kullara yettiğin gibi
Cansızlara can kattığın gibi
Gel bize yetiş Şah Veli Dede
Bize Salmanlıoğlu derler âlemde
Garip başa bir hal geldi bu demde
Akdağ’ı Tocak Dere’yi dolan da
Gel bize yetiş Şah Veli Dede
Bu şiirde geçen yer adlarından Değirmi Oba, Güllüce, Şahkulu Göller yöresindedir. Akdağ, Tocak Dere, Dolak Deresi Mersin Toroslarında bulunmaktadır. Dolak Deresi köyü yöresindedir. Yörüklerin buralardan geçtikleri belli… Yani, “Göller Yöresi”nden, “Kalmazım töbe” dedikleri sahil ellerinden kalkıp doğuya göçmüşlerdir.
Bir radyo programında da şöyle bir olaydan söz edilir. Bunu Sivas’ta Abuseyif Dede’den dinlemiştim; İki aşiret kaçgunda Araplarla savaşırlar. Abuseyif Arapları oyalarken, göç yola devam eder. Uzun süre sonra, yükseklerde dönen kuzgunlardan Abuseyif’in yaralandıktan sonra öldüğünü anlarlar.
Abuseyif adının birçok yörede ad verildiği bilinir. Ancak, dedelerimizden birisi olarak bilinen Abuseyif, daha çok aşiretlerde vardır. Yukarıdaki öyküsü anlatılan Abuseyif’e Avşarlar sahip çıkmaktadır. Avşarlar, genellikle Sünni’dirler. Abuseyif adını çokça kullanan Yozgat’takiler ise Alevi’dir. 7
7. Salmanlı Aşiretinin Öyküsü
Salmanlı Aşireti Şah İbrahim talibi olup daha çok Maraş, Köprüağzı, Antep, İslâhiye yörelerinde yaşamaktadır. Şah Veli Dede de pirlik sıfatı ile hem buralara hem de Teke yöresine kadar Torosların çevresine gitmiş, oralarda bulunmuştur. Bir gezisi dönüşünde Mezirme’de Karadirek’te görüm yapılırken bir ara hayal sükûtuna dalmış. Bir süre sonra da ayıkmış. Orada bulunanlar demişler ki;
“Dede ne yaptın? Bir hayal sükûtu, bir sarhoşluk geçirdin.”
Şah Veli Dede cemaate dönmüş ve şöyle cevap vermiş;
Salmanlıoğlu’nun Toroslarda Tocak Dağı’nda yaylaya giderken devesi yuvarlandı. Devenin üzerinde beşik, beşiğin içinde de çocuk vardı. Bu bana ayan oldu. Orada bulundum ve deveye kuluncumu verdim, durdurdum. Havalar halen sıcak gittiği için deve uyuz olmuş da yağlamışlar, katranlamışlar, o yağ-katran sırtıma bulaşmış. Bunu duyan cemaatte bir şaşkınlık belirtisi ile birlikte içlerinden nişan isteyenler de olur. Şah Veli sırtını döner ki hep bulaşık! Bu bulaşık hırkası köyümüzde Hasan Koç adlı birisindeydi. Manisa’ya göçtüğünde götürdü.
Salmanlı Aşiretinin öyküsü böyle...
Şimdi de Şah Veli Dede’nin Kozdere ile ilgili konusuna gelelim
Şah Veli Dede Kozdere’de kaldığı süre içinde oradan talipler edinir. Şiirde geçen Güllüce Başı Kozdere’dedir. Şahkulu da, o köyde Şah Veli Dede’ye en çok hürmet eden ve orada baba damı sahibi olan birisidir. Yine bu Şahkulu’nun orada ziyareti vardır; hem de Güllüce Başı’nda... Şiirde Dolak Deresi, Tocak Dağı ve Akdağ’dan söz edilir. Bunlar bir hülyada var olan şeylerdir. Yine Dolak Deresi köyünden Hüseyin adlı birisinden dinlediğime göre, Tocak Dağı’nda taş haline gelmiş bir deve, üzerinde çocuklu beşik olan bir heykel varmış...
Gurbet elde bir hal geldi başıma
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Kimim yok kimsem yok hatırım sora
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Şah Veli Dedemin Ballıkaya’sı
Katara çekilmiş tülü mayası
Kerbela’da yatan kerem ağası
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Yen için sürün de yolun doğrusun
İçinizde koman yolun eğrisin
Sen evvelden Şah İbrahim oğlusun
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Çıkıp yücesine öttüğün gibi
Çağıran kullara yettiğin gibi
Cansızlara can kattığın gibi
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Bize Salmanlıoğlu derler âlemde
Garip başa bir hal geldi bu demde
Akdağ’ı Tocak Dereyi dolan da
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem 8
6. Çanakpınar’da Şah Veli Dede Düşeği
Şah Veli Dede’nin Bozan’da Ismican Sofu, Kozdere’de Şahkulu, Köylüköyü’nde de -adını hatırlayamadım- üç sadık talibi varmış. Bazen bunları ziyarete gider, onlar da Şah Veliyi ziyarete gelirlermiş. Bir gün Köylükö-yü’nden tarafa giderken Çanakpınar’dan geçmiş ve köyün batısındaki küçük tepeye oturmuş. Oradaki meşenin dibinde şunları söylemiş:
“Beni anmak isteyenler burada ansınlar.”
İşte bu tepeye “Şah Veli Düşeği” derler. Şimdi bu yer, 23 ayak (5-6 metreyi bulan) çevresi bulunan çember biçiminde ve mezarlığın içinde bulunuyor. Zamanla yok edilen meşenin yanındaki deliğe bericiler süt dökerlermiş ve bir karayılan da sütü içtiğini söylerlermiş eskileri. Yağmur yağmadığında cemaat burada birikir, cem kurulur ve dua edilir. 9
6. Kara Baba
İmam Dedenin babası Hasan Baba, seferberlik döneminde askerden kaçmış, köye döndüğünde bir zaman kayalarda, mağaralarda kalmış. O zaman evler bağ damındaymış. Bir gün eve gelmiş, çok geçmeden ev basılmış ve alıp götürmüşler. Meğer köyden ihbar edenler olmuş. 55 yaşında seferberliğe götürüldüğünde hala saçı sakalı simsiyahmış, güzel de türkü söylermiş.
Askerliğini Doğu cephesinde tamamladıktan sonra dönerken yağmur yağa yağa günlerce yolculuk etmiş, yolu Elazığ’ın Sun köyüne düşmüş. Kimse kendisini konuk almayınca bir peğde duvarın dibine yatmış. Yağmur, sabaha kadar sürmüş. Sabahleyin köylüler üzerine hiç yağmur düşmemiş halde orada yattığını görmüşler. Gece orada ölmüş olan adamı defnetmişler ve türbesini yapmışlar. Kara sakallı oluşundan dolayı da Kara Baba adını vermişler.
7. Kışta Kalanların Öyküsü
Yaklaşık yüz yılı aşkın bir süre önce bir kış günü Dede Garkınlı Ali, Mustafa, Sarı Bekög (Bektaş) ile Salman Arguvan’dan yola çıkarak Mezirme’ye gelmek isterler. Yol üstündeki Bozan köyüne uğrarlar. Bir evde konuk olup yemek yerler. Ev sahibi bir ara dışarı çıkar, geri döner ve şöyle der; “Yağar eser ama yolcu yolundan kalmaz.” Ev sahibinin böyle söylemesi üzerine yolculuğu sürdürmekten söz eden yolcular hemen ayaklanırlar. Kapıya çıktıklarında, “Yolcu yolundan kalmaz” diyen ev sahibi bu kez, “Geç oldu, kalın” der. Adamın kendilerini konuk edemeyeceğini anladıklarından ve “gideceğiz” derler ve yola koyulurlar.
Yarım saat geçmeden kar ve fırtına başlar. Avşar Çayına geldiklerinde daha da şiddetlenir. Buna karşın yollarına devam ederler. Kari yararak, yokuşları ine çıka, dereleri tepeleri aşarak Bozarmıt’a varırlar. Her yan bembeyaz kar tabakası ile kaplıdır. Ulupuğar’ın yokuşu nasıl olup da çıkabildiklerine hayret ederek yolculuğu tartışırlar. Dikili denen yerde yolu şaşırırlar. Salman yorulur, Sarı Bekög’ü öne düşürürler. Onun sezgisi ve görüşü daha güçlü imiş. Biraz daha ilerlediklerinde Salman’ın atı kara saplanır, zorlukla çıkarırlar...
Zaman hayli ilerlemiştir. Aşılık yöresinde İpşir Ağanın kışladığı yerin ışığını ararlar, göremezler. İpşir Ağa, kişin zorlu geçmesinden olacak ki o yıl Aşılığa göçmemiş. Bin bir güçlükle Ağbayır’a doğru ilerlerler. Oradan Mezirme’nin görünmesi gerek; ancak, her yer bembeyaz ve gece!
O saatlerde köyde görüm (cem) yapılmaktadır. Dede, “Yolda yolcu var, gidin bakin” der. Birkaç kişi köyün kuzeyindeki Köshar-manı denen yere gelerek yola doğru bakınıp beklemeye başlarlar. Yolculardan biri silahını ateşler. Bekleyenler sesi duyunca içlerinden biri köye dönüp, Karadireğe (Cem yapılan dergâh) girerek bağırır; “Aman komşular, yolda yolcu var!” Aydınlanma aracı olan çam çıralarını ellerine alan köylüler Kösharmanı’na çıkarlar. Köseğileri havaya atarak bulundukları yeri işaret ederler. Yazır’a doğru ilerleyen yolcular ışığı görürler. Bir kısmi bekler, bir kısmi da Ağba-yır’a doğru gelenleri karşılamaya giderler. Başpuğar’ın derede karşılaşırlar. Yazır’a doğru bin bir güçlükle ilerleyerek köye dönerler. Böylece akşama doğru başlayan yolculuk sabaha karşı sona erer.
Ballıkaya’nın yaşlılarından Yusuf Öztürk (Yusup Ağa), Almanya’ya gön-derilmek üzere doldurulan bir kasete okuduğu deyişle ilgili olarak şu açıklamaları yapar: “Kamberağaların lokması varmış. Dede, ‘O gelir o gelir’ dermiş durmadan. Dağılma zamanına yakın halen ‘o gelir’ dermiş. O sırada Bozarmıt tarafından ses duyulmuş. Buradan gitmişler, Lazın söğüdünün yanında bir yarpah yığını varmış, bir ataş atmışlar, ışığına gitmişler. Varmışlar ki, Düşek’ten ötede her biri bir yerde parpazley... Ondan soğna köye dönmüşler.” 10
Karadirek’te de cem sona ermiştir. Oturup gelmişten geçmişten, yolculuktan söz ederken karınlarını da doyururlar. İçlerinden Sefil Ali âşıkmış. Yaşadıkları bu yolculuğun destanını yazar.
Akşam namazında çıktık Bozan’dan
Gözüm korktu hızan oğlu hızandan
Kahası kör imiş çıkmış izandan
Aman Hızır aman car sende kaldı
Avşar Çayına geldik çıkardık şalvar
Salman Sarı Beköğ sen hakka yalvar
İlerisi çetin bunda bir hal var
Aman Hızır aman car sende kaldı
Ulupuğar’a geldik baktık geriye
Biri kıra binmiş biri doruya *
Biri benzer Dedekarkın Ali’ye **
Aman Hızır aman car sende kaldı
Bozarmıt’a geldik gece karıdı
Salman Sarı Beköğ atı sürüdü
Kul Mustafa bir bellicek er id i ***
Aman Hızır aman car sende kaldı
Atlar düzüm düzüm çıkmıyor kardan
Salman cevap etti ben gitmem buradan
Kul Mustafa’m der ki ayrıldık yardan
Aman Hızır aman car sende kaldı
Görünüyü Başağa’nin söğüdü
İpşir Ağa yaylasında yoğudu
Kırıldı mı Mezirme’nin yiğidi
Aman Hızır aman car sende kaldı
Aşılık’a geldik günü aşırdık
Dikmetaş’a geldik yolu şaşırdık
Salman sarı Beköğ’ü öğe düşürdük
Aman Hızır aman car sende kaldı
Yazır’ın başında hayli savaştık
Başağa er imiş toruna düştük
Çok şükür Mevla’ya biz ceme düştük
Aman Hızır aman car sende kaldı
Çevirme’den Mezirme’ye yolumuz
Sefil Ali’m üğürt eder halımız
Allah soldurmaya bizim gülümüz ****
Aman Hızır aman car sende kaldı 11
1 İğdir köyünden kaynak kişiler: Tamam Çiçek, İsmail Kara, Güley Şahin…
2 Hasan YILDIRIM, Ballıkaya Köyü
3 İbrahim EROL: DT-Y: 31 Aralık 1990, Ballıkaya; Bozan anlatımı Muharrem ÖZTÜRK, Malatya.
4 Battal ÇAKMAK, Eyüp ADIGÜZEL, Ziya KARAKUŞ
5 Hasan ÖZEROL
6 Hasan YILDIRIM
7 Erdal Koca ÇELİK: Bu konuya tam bir açıklık getiremedi. Bu durumun öğrenilmesi gerekliliğini belirtti.
8 Hasan YILDIRIM
9 Vahap KARADAĞ
10 Almanya’ya gönderilmek için Süleyman Öztürk tarafından kaydedilen kasetten yazıldı.
11 1972 yılında Hasan ERCAN, 1981 yılında Ali ÇELİK, 1984 yılında Hasan ÖZEROL‘dan derlenip düzenlenmiş, “Yenilenen Köy Ballıkaya” adlı çalışmamızda öyküsü ile birlikte yayınlanmıştır.
* Yusuf ÖZTÜRK: “İki kıra binmiş biri doruya” biçiminde aktarır.
** Y. ÖZTÜRK; Dedekarkın Veliye” biçiminde söyler.
*** Y. ÖZTÜRK; “İçimizde Dedekarkınoğlu var idi” biçiminde söyler.
**** Y. ÖZTÜRK; “Dedekarkın da bizim pirimiz” diye söyler.
2. “Bir Yamalığı Bile Çok Gördün!”
a) Kozdere Köyü Anlatımı
Kozdere’de Ali Baba, Bozan’da İsmican Baba Şah Veli Dede’nin müritlerinden olup, her ikisi de “baba damı” sahibiymiş. Şah Veli Dede Arguvan tarafına yönelirse İsmican Baba’ya, Kozdere tarafına yönelirse Ali Baba’ya ayan olurmuş. Ona göre de hazırlıklarını yaparlarmış.
Bir gün Şah Veli Dede’nin şalvarında ufak bir yırtılma olmuş. Hem de arkasına gelen tarafta. O zaman aynı renkte kumaş bulamamışlar, kırmızı renkli bir kumaş parçasıyla yamatmış. Kozdere tarafına yollanmış. Durum Ali Baba’ya ayan olmuş, yanındakilere şöyle demiş:
“Benim götü gınalı dedem geliyor!”
Şah Veli Dede Kozdere’ye yaklaşırken Ali Baba da oradan yolanmış. Killik yöresinde beklemiş. Her zaman orada karşılaşırlarmış. Şah Veli, karşılaştıkları anda şalvarındaki kırmızı yamalığı söküp Ali Babaya uzatmış;
“Bir yamalığı bile bana çok gördün, al senin olsun!” demiş.
Ali baba çok müteessir olmuş ve özür dilemiş. Birlikte Kozdere’ye yollanmışlar.
b) Bozan Köyü Anlatımı
Şah Veli’nin Kozdere’de Şahkulu, Bozan’da İsmican Sofu adlarında iki sadık talibi vardır. Üçünün düşünceleri-davranışları birbirine ayan olurmuş.
Bir gün Bozan’a gitmek isteyen Şah Veli hanımına giysilerini hazırlamasını söyler. Hanimi, şalvarının peyik kısmındaki yırtığa ayni renkten yamalık bulamadığından kırmızı bir yamalık diker. Durum İsmican Sofu’ya ayan olur, sevincinden yerinde duramaz, “Benim götü gınalı dedem geliyor” diyerek sevincini belli eder. Köyün karşısındaki yola çıkarak bekler. Derken Şah veli görünür. Karşı karşıya geldiklerinde şalvarının arkasındaki yamalığı sökerek İsmican Sofuya uzatır ve şöyle der:
“Bir yamalığı bile çok gördün, al senin olsun!”
Birlikte köye girerler.
Aynı söylence Şahkulu ile ilgili olarak da anlatılır. 3
3. Kozdere’nin Sele Gidişi
Şah Veli Dede, Şakullular (Şah Kulular) kabilesinden birinden bir at alır. Atin çultarını (bellemesini) vermezler, bunun üzerine ağız kavgası yaparlar. Şah Veli Dede Mezirme’ye dönerken Killik Gediğine yaklaştığında Kozdere’ye şöyle beddua eder:
“Ben Killik Gediğini aşmadan tufana gidesiniz!”
Bu bedduanın üzerine gökte bulut bile yokken bir bulut gelir, bir yağmur başlar, öyle yağar ki köy sele gider. Şah Veli Dede: “Eyvah, oku yanlış attık” der. Amacı, sadece tartıştığı adamlara beddua etmekmiş…
Kırk tane yanı beşik gelin varmış sele gidenler arasında. Köy, bu olaydan sonra dere kenarından daha yukarıda yeniden kurulmuş. Yine derler ki, sele giden beşikteki çocuklardan bazıları Yağca köyünde dere kenarına vururlar. Buradakiler bunları büyütürler ve Yağca’nın bir kısmının bunlardan olduğu söylenir.
Bu söylence ile ilgili olarak emekli öğretmen Ziya Karakuş şu eklemeyi yapar; “Drijanlılar, ‘Kozdere’ye sel bahane oldu’ derler. 4 Yine Kozdere köyünde, “Köy sebebi Şakullular” deyimi yerleşmiştir.
4. Şah Veli Değirmeninin Sırrı
Mezirme’nin eski bahçeleri Değirmen Önü’ndedir. Değirmen Önü, Ceneferlerin bahçelerinin bulunduğu yerdir. Şah Veli’nin burada değirmeni vardır. Türkler’den (Karahasanlardan) biri değirmende unu öğütülürken Şah Veli şöyle demiş.
“Sen değirmeni bekle, ben suyun başına kadar varıp geleyim.”
“Değirmeni kurdalamamasını da sıkı sıkı tembihlemiş. Şah Veli suyun başına gittikten sonra adamı bir merak sarmış. “Acaba ne var ki bana böyle söyledi?” diyerek değirmenin götürge örtüsünü yavaşça kaldırıp bakmış. Bir de ne görsün! Sepetteki buğday bir karayılanın boğazından akmıyor mu? Korkusundan hemen örtüyü bırakmış, değirmen de birdenbire durmuş. Adam telaşlanmış ve ne yapacağını düşünürken Şah Veli çıkagelmiş. Değirmenin çalışmadığını görünce de adama şöyle demiş:
“Be hey laftan anlamaz adam! Sırrımı faş ettin. Birin iki olmaya!
Karahasanlar’ın son kuşağına kadar her evde bir erkek evlat bu-lunmasının bu söylenceden kaynaklandığına inanılır. 5
5. Şah Veli İle Şah Hüseyin
Yedi kez Kerbela’ya gidip gelen Şah Veli son gidişinde “Ben bir daha dönmeyeceğim” diyerek aile bireyleri, yakınlar ve talipleri ile vedalaşır. Biricik oğlu Şah Hüseyin babasına şöyle der.
“Baba, sen bir daha gelmezsen ben buralarda ne yaparım?”
Şah Veli de oğluna dönerek şöyle der:
“Oğlum Hüseyin, zamanı gelince seni de götüreceğim.”
Köyden ve çevreden birçok talibi olan Şah Veli hırkasını, asasını ve postunu (Karadirek Dergâhı) oğluna bırakır. Mezirme’den ayrıldıktan bir süre sonra oğlu Şah Hüseyin vefat eder. Cenazesi Karadirek’ten alınarak ön tarafta bir yere getirilerek yıkanır. Kefenlendikten sonra köyün karşısındaki mezarlığa götürülür. Cenaze mezara indirileceği sırada bir atlı çıkagelir. Cenazenin çevresindekiler ağlaşmakta iken atlı şöyle der:
“Ya Hüseyin! Oğlum, elini bana ver.”
Bakarlar ki gelen Şah Veli. Şah Veli dua eder, oğlunun elini tutar, Şah Hüseyin cana gelir. Kefeniyle birlikte atinin terkisine alır, baba oğul birlikte bati yöndeki yola doğru ilerleyerek gözden kaybolurlar. Kazılmış olan mezar da öylece boş kalır. Bir yandan kururken bir yandan da yeniden yeşeren tavşancık ağacının dibindeki çukur hala boş durmakta olup, buraya Şah Hüseyin denilir ve kutsal kabul edilerek ziyaret edilir. Yağmur duası için Şah Hüseyin’e gidilirdi. Götürülen kömbe, katmer, meyve, çerez duadan sonra dağıtılırdı.
Cenazenin yıkandığı yerde kazanın altındaki köseğilerden birinin suyun etkisi ile göçerdiğine, bir dut ağacı olduğuna inanılır. Bu dut ağacına Dede Tudu denilir. Zamanla bu dutun yerinde yeniden dut ağacı yetişmiştir. 6
6. Bir İddia ya da Tarih
Her ne kadar şah soyundan, İran’dan geldiğimiz söylense de, aslimiz şaha değil şeyhe dayanmaktadır. Gerçek soyumuz hayvancılıkla uğraşan Yörüklerdir.
Büyüklerin anlattığına göre, Şah Veli Hacı Bektaş Veli’den 70 yıl kadar önce Anadolu’ya gelmiş, Pontuslarla savaşmış. Daha sonra gelen Hacı Bektaşi Veli, Erdebil Tekkesinin benzerini Sulucakarahöyük’te (Bugünkü Hacıbektaş’ta) kurmuştur. Dergâhın amacı, “ortak iş, ortak kazanç, ortak yemek”tir. Yani ortak yaşamdır.
Köyümüzün yaşı ve köydeki tekkenin kuruluşu tüm bu anlatımlara göre 300 yıl dolayındadır. Şah Veli’nin oğlu Şah Hüseyin’in mezarının üstü halen çukurdur. Kutsal yer sayıldığından, insan ya da hayvan tarafından çiğnenmediğinden çukurluk bozulmamıştır. Eğer daha fazla bir zaman geçseydi mutlaka mezarın çukuru körlenir, kaybolurdu.
Yaz gününe konar değirmi oba
Sahil ellerinde kalmazım töbe
Güllüce Baş’ında Şahkulu Baba
Gel bize yetiş Şah Veli Dede
Çıkıp yücesine öttüğün gibi
Çağıran kullara yettiğin gibi
Cansızlara can kattığın gibi
Gel bize yetiş Şah Veli Dede
Bize Salmanlıoğlu derler âlemde
Garip başa bir hal geldi bu demde
Akdağ’ı Tocak Dere’yi dolan da
Gel bize yetiş Şah Veli Dede
Bu şiirde geçen yer adlarından Değirmi Oba, Güllüce, Şahkulu Göller yöresindedir. Akdağ, Tocak Dere, Dolak Deresi Mersin Toroslarında bulunmaktadır. Dolak Deresi köyü yöresindedir. Yörüklerin buralardan geçtikleri belli… Yani, “Göller Yöresi”nden, “Kalmazım töbe” dedikleri sahil ellerinden kalkıp doğuya göçmüşlerdir.
Bir radyo programında da şöyle bir olaydan söz edilir. Bunu Sivas’ta Abuseyif Dede’den dinlemiştim; İki aşiret kaçgunda Araplarla savaşırlar. Abuseyif Arapları oyalarken, göç yola devam eder. Uzun süre sonra, yükseklerde dönen kuzgunlardan Abuseyif’in yaralandıktan sonra öldüğünü anlarlar.
Abuseyif adının birçok yörede ad verildiği bilinir. Ancak, dedelerimizden birisi olarak bilinen Abuseyif, daha çok aşiretlerde vardır. Yukarıdaki öyküsü anlatılan Abuseyif’e Avşarlar sahip çıkmaktadır. Avşarlar, genellikle Sünni’dirler. Abuseyif adını çokça kullanan Yozgat’takiler ise Alevi’dir. 7
7. Salmanlı Aşiretinin Öyküsü
Salmanlı Aşireti Şah İbrahim talibi olup daha çok Maraş, Köprüağzı, Antep, İslâhiye yörelerinde yaşamaktadır. Şah Veli Dede de pirlik sıfatı ile hem buralara hem de Teke yöresine kadar Torosların çevresine gitmiş, oralarda bulunmuştur. Bir gezisi dönüşünde Mezirme’de Karadirek’te görüm yapılırken bir ara hayal sükûtuna dalmış. Bir süre sonra da ayıkmış. Orada bulunanlar demişler ki;
“Dede ne yaptın? Bir hayal sükûtu, bir sarhoşluk geçirdin.”
Şah Veli Dede cemaate dönmüş ve şöyle cevap vermiş;
Salmanlıoğlu’nun Toroslarda Tocak Dağı’nda yaylaya giderken devesi yuvarlandı. Devenin üzerinde beşik, beşiğin içinde de çocuk vardı. Bu bana ayan oldu. Orada bulundum ve deveye kuluncumu verdim, durdurdum. Havalar halen sıcak gittiği için deve uyuz olmuş da yağlamışlar, katranlamışlar, o yağ-katran sırtıma bulaşmış. Bunu duyan cemaatte bir şaşkınlık belirtisi ile birlikte içlerinden nişan isteyenler de olur. Şah Veli sırtını döner ki hep bulaşık! Bu bulaşık hırkası köyümüzde Hasan Koç adlı birisindeydi. Manisa’ya göçtüğünde götürdü.
Salmanlı Aşiretinin öyküsü böyle...
Şimdi de Şah Veli Dede’nin Kozdere ile ilgili konusuna gelelim
Şah Veli Dede Kozdere’de kaldığı süre içinde oradan talipler edinir. Şiirde geçen Güllüce Başı Kozdere’dedir. Şahkulu da, o köyde Şah Veli Dede’ye en çok hürmet eden ve orada baba damı sahibi olan birisidir. Yine bu Şahkulu’nun orada ziyareti vardır; hem de Güllüce Başı’nda... Şiirde Dolak Deresi, Tocak Dağı ve Akdağ’dan söz edilir. Bunlar bir hülyada var olan şeylerdir. Yine Dolak Deresi köyünden Hüseyin adlı birisinden dinlediğime göre, Tocak Dağı’nda taş haline gelmiş bir deve, üzerinde çocuklu beşik olan bir heykel varmış...
Gurbet elde bir hal geldi başıma
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Kimim yok kimsem yok hatırım sora
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Şah Veli Dedemin Ballıkaya’sı
Katara çekilmiş tülü mayası
Kerbela’da yatan kerem ağası
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Yen için sürün de yolun doğrusun
İçinizde koman yolun eğrisin
Sen evvelden Şah İbrahim oğlusun
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Çıkıp yücesine öttüğün gibi
Çağıran kullara yettiğin gibi
Cansızlara can kattığın gibi
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem
Bize Salmanlıoğlu derler âlemde
Garip başa bir hal geldi bu demde
Akdağ’ı Tocak Dereyi dolan da
Gel bize yetik ol Şah Veli Dedem 8
6. Çanakpınar’da Şah Veli Dede Düşeği
Şah Veli Dede’nin Bozan’da Ismican Sofu, Kozdere’de Şahkulu, Köylüköyü’nde de -adını hatırlayamadım- üç sadık talibi varmış. Bazen bunları ziyarete gider, onlar da Şah Veliyi ziyarete gelirlermiş. Bir gün Köylükö-yü’nden tarafa giderken Çanakpınar’dan geçmiş ve köyün batısındaki küçük tepeye oturmuş. Oradaki meşenin dibinde şunları söylemiş:
“Beni anmak isteyenler burada ansınlar.”
İşte bu tepeye “Şah Veli Düşeği” derler. Şimdi bu yer, 23 ayak (5-6 metreyi bulan) çevresi bulunan çember biçiminde ve mezarlığın içinde bulunuyor. Zamanla yok edilen meşenin yanındaki deliğe bericiler süt dökerlermiş ve bir karayılan da sütü içtiğini söylerlermiş eskileri. Yağmur yağmadığında cemaat burada birikir, cem kurulur ve dua edilir. 9
6. Kara Baba
İmam Dedenin babası Hasan Baba, seferberlik döneminde askerden kaçmış, köye döndüğünde bir zaman kayalarda, mağaralarda kalmış. O zaman evler bağ damındaymış. Bir gün eve gelmiş, çok geçmeden ev basılmış ve alıp götürmüşler. Meğer köyden ihbar edenler olmuş. 55 yaşında seferberliğe götürüldüğünde hala saçı sakalı simsiyahmış, güzel de türkü söylermiş.
Askerliğini Doğu cephesinde tamamladıktan sonra dönerken yağmur yağa yağa günlerce yolculuk etmiş, yolu Elazığ’ın Sun köyüne düşmüş. Kimse kendisini konuk almayınca bir peğde duvarın dibine yatmış. Yağmur, sabaha kadar sürmüş. Sabahleyin köylüler üzerine hiç yağmur düşmemiş halde orada yattığını görmüşler. Gece orada ölmüş olan adamı defnetmişler ve türbesini yapmışlar. Kara sakallı oluşundan dolayı da Kara Baba adını vermişler.
7. Kışta Kalanların Öyküsü
Yaklaşık yüz yılı aşkın bir süre önce bir kış günü Dede Garkınlı Ali, Mustafa, Sarı Bekög (Bektaş) ile Salman Arguvan’dan yola çıkarak Mezirme’ye gelmek isterler. Yol üstündeki Bozan köyüne uğrarlar. Bir evde konuk olup yemek yerler. Ev sahibi bir ara dışarı çıkar, geri döner ve şöyle der; “Yağar eser ama yolcu yolundan kalmaz.” Ev sahibinin böyle söylemesi üzerine yolculuğu sürdürmekten söz eden yolcular hemen ayaklanırlar. Kapıya çıktıklarında, “Yolcu yolundan kalmaz” diyen ev sahibi bu kez, “Geç oldu, kalın” der. Adamın kendilerini konuk edemeyeceğini anladıklarından ve “gideceğiz” derler ve yola koyulurlar.
Yarım saat geçmeden kar ve fırtına başlar. Avşar Çayına geldiklerinde daha da şiddetlenir. Buna karşın yollarına devam ederler. Kari yararak, yokuşları ine çıka, dereleri tepeleri aşarak Bozarmıt’a varırlar. Her yan bembeyaz kar tabakası ile kaplıdır. Ulupuğar’ın yokuşu nasıl olup da çıkabildiklerine hayret ederek yolculuğu tartışırlar. Dikili denen yerde yolu şaşırırlar. Salman yorulur, Sarı Bekög’ü öne düşürürler. Onun sezgisi ve görüşü daha güçlü imiş. Biraz daha ilerlediklerinde Salman’ın atı kara saplanır, zorlukla çıkarırlar...
Zaman hayli ilerlemiştir. Aşılık yöresinde İpşir Ağanın kışladığı yerin ışığını ararlar, göremezler. İpşir Ağa, kişin zorlu geçmesinden olacak ki o yıl Aşılığa göçmemiş. Bin bir güçlükle Ağbayır’a doğru ilerlerler. Oradan Mezirme’nin görünmesi gerek; ancak, her yer bembeyaz ve gece!
O saatlerde köyde görüm (cem) yapılmaktadır. Dede, “Yolda yolcu var, gidin bakin” der. Birkaç kişi köyün kuzeyindeki Köshar-manı denen yere gelerek yola doğru bakınıp beklemeye başlarlar. Yolculardan biri silahını ateşler. Bekleyenler sesi duyunca içlerinden biri köye dönüp, Karadireğe (Cem yapılan dergâh) girerek bağırır; “Aman komşular, yolda yolcu var!” Aydınlanma aracı olan çam çıralarını ellerine alan köylüler Kösharmanı’na çıkarlar. Köseğileri havaya atarak bulundukları yeri işaret ederler. Yazır’a doğru ilerleyen yolcular ışığı görürler. Bir kısmi bekler, bir kısmi da Ağba-yır’a doğru gelenleri karşılamaya giderler. Başpuğar’ın derede karşılaşırlar. Yazır’a doğru bin bir güçlükle ilerleyerek köye dönerler. Böylece akşama doğru başlayan yolculuk sabaha karşı sona erer.
Ballıkaya’nın yaşlılarından Yusuf Öztürk (Yusup Ağa), Almanya’ya gön-derilmek üzere doldurulan bir kasete okuduğu deyişle ilgili olarak şu açıklamaları yapar: “Kamberağaların lokması varmış. Dede, ‘O gelir o gelir’ dermiş durmadan. Dağılma zamanına yakın halen ‘o gelir’ dermiş. O sırada Bozarmıt tarafından ses duyulmuş. Buradan gitmişler, Lazın söğüdünün yanında bir yarpah yığını varmış, bir ataş atmışlar, ışığına gitmişler. Varmışlar ki, Düşek’ten ötede her biri bir yerde parpazley... Ondan soğna köye dönmüşler.” 10
Karadirek’te de cem sona ermiştir. Oturup gelmişten geçmişten, yolculuktan söz ederken karınlarını da doyururlar. İçlerinden Sefil Ali âşıkmış. Yaşadıkları bu yolculuğun destanını yazar.
Akşam namazında çıktık Bozan’dan
Gözüm korktu hızan oğlu hızandan
Kahası kör imiş çıkmış izandan
Aman Hızır aman car sende kaldı
Avşar Çayına geldik çıkardık şalvar
Salman Sarı Beköğ sen hakka yalvar
İlerisi çetin bunda bir hal var
Aman Hızır aman car sende kaldı
Ulupuğar’a geldik baktık geriye
Biri kıra binmiş biri doruya *
Biri benzer Dedekarkın Ali’ye **
Aman Hızır aman car sende kaldı
Bozarmıt’a geldik gece karıdı
Salman Sarı Beköğ atı sürüdü
Kul Mustafa bir bellicek er id i ***
Aman Hızır aman car sende kaldı
Atlar düzüm düzüm çıkmıyor kardan
Salman cevap etti ben gitmem buradan
Kul Mustafa’m der ki ayrıldık yardan
Aman Hızır aman car sende kaldı
Görünüyü Başağa’nin söğüdü
İpşir Ağa yaylasında yoğudu
Kırıldı mı Mezirme’nin yiğidi
Aman Hızır aman car sende kaldı
Aşılık’a geldik günü aşırdık
Dikmetaş’a geldik yolu şaşırdık
Salman sarı Beköğ’ü öğe düşürdük
Aman Hızır aman car sende kaldı
Yazır’ın başında hayli savaştık
Başağa er imiş toruna düştük
Çok şükür Mevla’ya biz ceme düştük
Aman Hızır aman car sende kaldı
Çevirme’den Mezirme’ye yolumuz
Sefil Ali’m üğürt eder halımız
Allah soldurmaya bizim gülümüz ****
Aman Hızır aman car sende kaldı 11
1 İğdir köyünden kaynak kişiler: Tamam Çiçek, İsmail Kara, Güley Şahin…
2 Hasan YILDIRIM, Ballıkaya Köyü
3 İbrahim EROL: DT-Y: 31 Aralık 1990, Ballıkaya; Bozan anlatımı Muharrem ÖZTÜRK, Malatya.
4 Battal ÇAKMAK, Eyüp ADIGÜZEL, Ziya KARAKUŞ
5 Hasan ÖZEROL
6 Hasan YILDIRIM
7 Erdal Koca ÇELİK: Bu konuya tam bir açıklık getiremedi. Bu durumun öğrenilmesi gerekliliğini belirtti.
8 Hasan YILDIRIM
9 Vahap KARADAĞ
10 Almanya’ya gönderilmek için Süleyman Öztürk tarafından kaydedilen kasetten yazıldı.
11 1972 yılında Hasan ERCAN, 1981 yılında Ali ÇELİK, 1984 yılında Hasan ÖZEROL‘dan derlenip düzenlenmiş, “Yenilenen Köy Ballıkaya” adlı çalışmamızda öyküsü ile birlikte yayınlanmıştır.
* Yusuf ÖZTÜRK: “İki kıra binmiş biri doruya” biçiminde aktarır.
** Y. ÖZTÜRK; Dedekarkın Veliye” biçiminde söyler.
*** Y. ÖZTÜRK; “İçimizde Dedekarkınoğlu var idi” biçiminde söyler.
**** Y. ÖZTÜRK; “Dedekarkın da bizim pirimiz” diye söyler.
Yorumlar
Yorum Gönder