Üç Hızır Deyişi Üzerine

ÜÇ “HIZIR” DEYİŞİ ÜZERİNE

Süleyman ÖZEROL


1. HIZIR ÜZERİNE


Hızır, Kuran’da adı geçmemesine karşın bazı İslam bilginleri tarafından “peygamber, bilge ya da veli sayılan, kurtarıcılığı ağır basan, ölümsüzlüğe kavuşmuş kişi” olarak kabul edilir. Kırmızı pabuçlu, aksakallı ve nur yüzlü bir yaşlı olarak betimlenir; “Hızır Peygamber”, “Hızır Aleisselam”, “Hızır Nebi” gibi adlarla da anılır. Darda kalanların yardımına koştuğuna, doğaya yeniden can verdiğine, bolluk-bereket, güzellik, sağlık getireceğine inanılır. Anadolu’da “Hızır Günü”, Azerbaycan’da “Hızır Nebi Bayramı” adıyla Şubatın ikinci haftasında, bazı yörelerde ise “Hıdırellez” adıyla 6 Mayısta adına kutlama ve anma törenleri yapılır. Hızır Günü ve Abdal Musa Kurbanından önce üç gün “Hızır Orucu” tutulur. Hızır Günü ve Hızır Nebi Bayramında “Hızır Kurbanı” kesilir, “Hızır Lokması” dağıtılır. Cem töreni (Hızır Cemi) yapılır ve “Hızır Semahı” dönülür.
Alevi-Bektaşilikte 12 hizmetten biri olan “İbrikçi Postu”nun diğer bir adı da “Hızır Postu”dur. Hz. Hızır, bu postun piri olarak kabul edilir. (Korkmaz, 1994; çeşitli sözlük ve ansiklopedilerin “Hızır” maddesi; derleme çalışmalarımız) “Hızır gibi”, “Hızır bekleye”, “Hızır uğraya”, “Hz. Hızır yardımcın ola” gibi deyimlerle Hızır’a verilen önem belirtilir; kurtarıcı-koruyucu, bolluk-güzellik dağıtıcı olduğu dile getirilir. “Bozatlı Hızır”, “Deryalar Bekçisi” gibi adlandırmalarla yüceltilir. Alevi-Bektaşi edebiyatında çokça işlenen bir kavram olup, Deyişlerinde Hızır’ı Tanrı ile özdeşleştiren sairler olduğu gibi Hz. Ali ile özdeşleştirenler de vardır.

Bin bir adı vardır, bir adı Hızır
Her nerede çağırsam orada hazır
Ali padişahtır, Muhammed vezir
Bu fermanı yazan Ali değil mi?

***
Bir yavru yolladım gurbet ellere
Amanatı sana Bozatlı Hızır
Seni bekçi derler yüce bellere
Amanatı sana Bozatlı Hızır

***
Bekçi olup şu âlemde oturan
İsteklinin muradını yetüren
Nice bunalgının elinden tutan
Emaneti sana Bozatlı Hızır

***
Deryalar yüzünde boz atlı Hızır
Benli boza binmiş o da geliyor

***
Bozatlı Hızır’ın carına duran


2. ÜÇ HIZIR DEYİŞİ

Elimizde bulunan Hızır ile ilgili üç deyişi benzeklik* yönüyle karşılaştıracağız. Karşılaştırmada Malatya Hekimhan Ballıkaya yöresindeki deyişi özellikle merkez alacağız.

1. Deyiş

İkindi namazı çıktık bu yandan
Gözüm korktu hıyan oğlu hıyandan
Kırıldı kanadım düştüm izandan
Aman Sultan Hızır carıma gel gel

Atlar düzüm düzüm kardan çıkmıyor
Kesildi takati feri yutmuyor
Kamber cevapladı daha gitmiyor
Aman Sultan Hızır carıma gel gel

Kıratın gözünü duman bürüdü
Kesildi takati feri kurudu
Gözüm yaşı sel sel oldu yürüdü
Aman Sultan Hızır carıma gel gel

Dereye indim de çıkardım şalvar
Kanber’e dedim ki Habibe yalvar
Bundan öte daha ne çetin yol var
Aman Sultan Hızır carıma gel gel

Gediğe çıktım da baktım geriye
İkis’ala binmiş biri doruya
Onu da seyrettim Aslan Ali’ye
Aman Sultan Hızır carıma gel gel

Pir Sultan Abdal’ım oynadık güldük
Çok şükür Mevla’ya biz yolu bulduk
Akşam namazında biz ceme durduk
Aman Sultan Hızır carıma gel gel 


Sabahattin Eyüboğlu’nun Pir Sultan Abdal adlı kitabında deyişin, Prof. Dr. M. İlhan Başgöz tarafından 1942’de Gemerek’te Alevi seyyahlardan Kazım Dinletir’den derlendiği belirtilir.

2. Deyiş 

Sabah namazında kalktık hozandan
Gözüm korktu hızan oğlu hızandan
Kör olmuş kâhyası çıkmış izandan
Yetiş Sultan Hızır car günü geldi
Yetiş Şahı Merdan car sende kaldı

Avşar Çayırında çıkardık şalvar
Çağırdım Kamber’e Hızır’a yalvar
İlerisi çetin daha çok yol var
Yetiş Sultan Hızır car günü geldi
Yetiş Şahı Merdan car sende kaldı

Atlar dizim dizim kardan çıkmıyor
Kamber cevap etmiş daha gitmiyor
Çağırdım pirime gelip yetmiyor
Yetiş Sultan Hızır car günü geldi
Yetiş Şahı Merdan car sende kaldı

Kıratın gözünü duman bürüdü
Gözüm yaşı sel sel oldu yürüdü
Takatim dermanım gitti çürüdü
Yetiş Sultan Hızır car günü geldi
Yetiş Şahı Merdan car sende kaldı

Gediğin başında baktım geriye
İkisi kıra binmiş biri doruya
Birini benzettim Merdan Ali’ye
Yetiş Sultan Hızır car günü geldi
Yetiş Şahı Merdan car sende kaldı

Dağların başında yavuzdur yavuz
Er odur ki daim gezer yalavuz
Bozatlı Hızır bize olsun kılavuz
Yetiş Sultan Hızır car günü geldi
Yetiş Şahı Merdan car sende kaldı

Kul Ahmet’ im çok ağladı çok güldü
Bozatlı Hızır bize kılavuz oldu
Car diyen kulların carına geldi
Yetiş Sultan Hızır car günü geldi
Yetiş Şahı Merdan car sende kaldı 


Âşık Daimi, kasetinde, “Bundan bir buçuk asır önce dedemin amcası Ahmet Çelebi isimli zat, bir olay başından geçiyor...” açıklamasının ardından bu deyişi okur.

3. Deyiş 

Yaklaşık yüz yılı aşkın bir süre önce bir kış günü Dede Kargınlı Ali, Mustafa, Sarı Bekög (Bektaş) ile Salman Arguvan’dan yola çıkarak Mezirme’ye gelmek isterler. Yol üstündeki Bozan köyüne uğrarlar. Bir evde konuk olup yemek yerler. Ev sahibi bir ara dışarı çıkar, geri döner ve şöyle der; “Yağar eser ama yolcu yolundan kalmaz.” Ev sahibinin böyle söylemesi üzerine yolculuğu sürdürmekten söz eden yolcular hemen ayaklanırlar. Kapıya çıktıklarında, “Yolcu yolundan kalmaz” diyen ev sahibi bu kez, “Geç oldu, kalın” der. Adamın kendilerini konuk edemeyeceğini anladıklarından “gideceğiz” derler ve yola koyulurlar.
Yarım saat geçmeden kar ve fırtına başlar. Avşar Çayına geldiklerinde daha da şiddetlenir. Buna karşın yollarına devam ederler. Karı yara yara, yokuşları ine çıka, dereleri tepeleri aşıp Bozarmıt’a varırlar. Her yan bembeyaz kar tabakası ile kaplıdır. Ulupuğar’ın yokuşu nasıl olup da çıkabildiklerine hayret ederek yolculuğu tartışırlar. Dikili denen yerde yolu şaşırırlar. Salman yorulur, Sarı Bekög’ü öne düşürürler. Onun sezgisi ve görüşü daha güçlü imiş. Biraz daha ilerlediklerinde Salman’ın atı kara saplanır, zorlukla çıkarırlar...
Zaman hayli ilerlemiştir. Aşılık yöresinde İpşir Ağanın kışladığı yerin ışığını ararlar, göremezler. İpşir Ağa, kışın zorlu geçmesinden olacak ki o yıl Aşılık’a göçmemiş. Bin bir güçlükle Ağbayır’a doğru ilerlerler. Oradan Mezirme’nin görünmesi gerek; ancak, her yer bembeyaz ve gece! O saatlerde köyde görüm (cem) yapılmaktadır. Dede, “Yolda yolcu var, gidin bakin” der. Birkaç kişi köyün kuzeyindeki Kösharmanı denen yere gelerek yola doğru bakınıp beklemeye başlarlar. Yolculardan biri silahını ateşler. Bekleyenler sesi duyunca içlerinden biri köye dönüp, Karadirek’e (Cem yapılan dergâh) girerek bağırır; “Aman komşular, yolda yolcu var!” Aydınlanma aracı olan çam çıralarını ellerine alan köylüler Kösharmanı’na çıkarlar. Köseğileri havaya atarak bulundukları yeri işaret ederler. Yazır’a doğru ilerleyen yolcular ışığı görürler. Bir kısmi bekler, bir kısmi da Ağbayır’a doğru gelenleri karşılamaya giderler. Başpuğar’ın derede karşılaşırlar. Yazır’a doğru bin bir güçlükle ilerleyerek köye dönerler.
Böylece akşama doğru başlayan yolculuk sabaha karşı sona erer. Karadirek’te de cem sona ermiştir. Oturup gelmişten geçmişten, yolculuktan söz ederken karınlarını da doyururlar. İçlerinden Sefil Ali âşıkmış, yaşadıkları bu yolculuğun destanını yazar.

Akşam namazında çıktık Bozan’dan
Gözüm korktu hızan oğlu hızandan
Kahası kör imiş çıkmış izandan
Aman Hızır aman car sende kaldı

Avşar çayında geldik çıkardık şalvar
Salman sarı Beköğ sen Hakk’a yalvar 1
İlerisi çetin bunda bir hal var
Aman Hızır aman car sende kaldı

Ulupuğar’a geldik baktık geriye
Biri kıra binmiş biri doruya 2
Biri benzer Dede Kargın Ali’ye 3
Aman Hızır aman car sende kaldı

Bozarmıt’a geldik gece karıdı
Salman Sarı Beköğ atı sürüdü
Kul Mustafa bir bellicek er idi 4
Aman Hızır aman car sende kaldı

Atlar düzüm düzüm çıkmıyor kardan
Salman cevap etti ben gitmem burdan
Kul Mustafa’m der ki ayrıldık yardan
Aman Hızır aman car sende kaldı

Görünüyü Başağa’nın söğüdü
İpşir Ağa yaylasında yoğudu
Kırıldı mı Mezirme’nin yiğidi
Aman Hızır aman car sende kaldı

Aşılığa geldik yolu şaşırdık
Dikmetaş’a geldik eyce şaşırdık
Salman sarı Beköğ’ü öğe düşürdük
Aman Hızır aman car sende kaldı

Yazır’ın başında hayli savaştık
Başağa er imiş toruna düştük 5
Çok şükür Mevla’ya biz ceme düştük
Aman Hızır aman car sende kaldı

Çevirme’den Mezirme’ye yolumuz
Sefil Ali’m üğürt eder halımız
Allah soldurmaya bizim gülümüz 6
Aman Hızır aman car sende kaldı 


Deyiş; 1972 yılında Hasan Ercan, 1981 yılında Ali Çelik, 1984 yılında Hasan Özerol’dan tarafımdan derlenip düzenlenmiş ve “Yenilenen Köy Ballıkaya” adlı yazı dizimizde “Kışta Kalanların Öyküsü” başlığı altında öyküsü ile birlikte yayınlanmıştır. Ayrıca, Yusuf Öztürk’ün kasete okuduğu biçimi ile karşılaştırılmış, yine aynı başlıkla 1983 yılından buyana sürdürdüğüm “Yenilenen Köy Ballıkaya” adlı çalışma dosyamda yer almıştır. 7

3. KARŞILAŞTIRMALAR

3. 1. Öz ve Biçim Yönünden Karşılaştırmalar 


a) Dörtlük sayısı: Birinci şiirde 6, ikinci şiirde 7, üçüncü şiirde 9 dörtlük var.
b) Hece düzeni: Her üç şiir de aaab hece kalıbı ile yazılmış. İkinci şiirde bağlantı/yineleme ile bu aaabb biçimine dönüşmüştür.
c) Hece ölçüsü: Üç şiirde de dizeler 11 heceli olup, 6+5 düzeni var.
d) Ayak: İkinci ve üçüncü şiirde ayaklar benzerlik gösteriyor.
e) Benzek-benzerlik: Benzek olan ve benzerlik gösteren dörtlük sayısı çoğunluğu ile şiirleri karşılaştıralım:
Birinci dörtlük, ikinci ve birinci şiirde de l. dörtlük olarak yer alır. İkinci dörtlük, ikinci şiirde 2. birinci şiirde 4. dörtlük olarak yer alır. Üçüncü dörtlük, ikinci ve birinci şiirde 5. dörtlük olarak yer alır. Dördüncü dörtlük, ikinci şiirde 4. birinci şiirde 3. dörtlük olarak yer alır. Beşinci dörtlük, ikinci şiirde 3. birinci şiirde 2. dörtlük olarak yer alır. Altıncı ve yedinci dörtlük, ikinci ve birinci şiirde yer almaz. Sekizinci dörtlük, ikinci şiirde 7. birinci şiirde 6. dörtlük olarak yer alır. Dokuzuncu dörtlük ikinci ve birinci şiirde yer almaz. İkinci şiirin 6. dörtlüğü birinci ve üçüncü şiirlerde yer almaz.
f) Dizelerle ilgili karşılaştırmalar: Birinci şiirin üçüncü dizesinde Kamber, ikinci şiirde “Salman”, üçüncü şiirde Sarı Beköğ olarak karşımıza çıkıyor. Salman, “Dedenin Kanberi”dir. Yani, “yolculuk sırasında günlük işlerini gören kimse”dir. (Korkmaz, 195) bu, bir anlamda “Seyis”tir. Alevi-Bektaşilikte “Ali’nin Kamberi” deyimi vardır. Üçüncü şiire göre Sarı Beköğ, ya dedenin salmanıdır; ya da Salman ayrı bir kişidir. Bu tam olarak belirgin değil.
Üçüncü şiirin dördüncü dörtlüğündeki “Bozarmıt’a geldik gece karıdı-Salman sarı Beköğ atı sürüdü”, “Kul Mustafa bir bellicek er idi” (Başka bir anlatımda “İçimizde Dede Kargın oğlu var idi”) dizeleri diğer şiirlerin benzek dörtlüklerinde yer almayan dizeler. Üçüncü şiirde de, “Gözyaşlarım sel sel oldu yürüdü” dizesi yok.
İkinci ve üçüncü şiirin 2. dörtlüklerinde yer alan “Avşar Çayı” birinci şiirin benzek olan 4. dörtlüğünde yer almaz.
Birinci şiir 5. dörtlükte, “İkisi ala binmiş biri doruya”; ikinci şiir 5. dörtlükte, “İkisi kıra binmiş biri doruya”; üçüncü şiir 3. dörtlükte, “Biri ala binmiş biri doruya” biçiminde atların sayısı ve donları ile ilgili farklı söylemler var.
Üçüncü şiirin 6. dörtlüğünde “Kırıldı mı Mezirme’nin yiğidi?” beklentisi ile Şah İbrahim Ocağından imdat beklenir. Birinci ve ikinci şiirde, yolun bulunmasıyla “Mevla’ya şükredilir”. İkinci şiirde, “Bozatlı Hızır’ın kılavuzluğu ile yolun sonuna ulaşıldığı” belirtilirken, üçüncü şiirde “Allah soldurmaya bizim gülümüz” duası/dileği ile Şah İbrahim Ocağı Mezirme’ye ulaşılma ve orada ceme katılma mutluluğu dile getirilir.
Birinci şiirde “oynayıp gülerek”, ikinci şiirde “ağlayıp gülerek” yolculuk sonlandırılırken, üçüncü şiirde hâllar “üğürt edilerek” sonlandırılır.

3.2. Yer Adları Yönünden Karşılaştırmalar 

Birinci şiir Sivas, ikinci şiir Erzincan, üçüncü şiir Malatya kaynaklı olup, bu üç ilin coğrafi konumu sacayağı biçimindedir. Hem de komşudurlar.
Birinci şiirde “bu yandan”, ikinci şiirde “hozandan” üçüncü şiirde “Bozan’dan” yola çıkıldığı belirtilir. “Bu yan”ın neresi olduğu belli değil. “Hozan”, “ekinin biçiminden sonraki tarlanın durumu”nu belirten yerel bir terimdir. Ürünün tarlada kalan dip sapları hozandır. Buğday hozanı, mercimek hozanı, arpa hozanı gibi... “Bozan” ise, Arguvan-Ballıkaya (Mezirme) güzergâhında, bugün hala aynı adla anılan bir köy adıdır. Üçüncü şiirde Avşar Çayı, Ulupınar, Bozarmıt, Dikmetaş, Aşılık, Yazır, Çevirme ise bozan ile Mezirme arasındaki güzergâhtaki yer adları olup, bu yerler hala aynı adlarla anılır. Bu adlar üçüncü şiirde yer alırken, ikinci şiirde yalnızca Avşar Çayırı adı geçmektedir.

3.3. Kişi Adları Yönünden Karşılaştırmalar 

Birinci şiirde Aslan Ali; ikinci şiirde Kamber, Aslan Ali; üçüncü şiirde Salman, Sarı Beköğ, Dede Kargınoğlu Ali, Kul Mustafa, Başağa, İpşirağa adlarına rastlıyoruz. Birinci ve ikinci yolcuların kaç kişi olduğu belli değildir. Üçüncü şiirde dört ya da beş kişi oldukları bellidir. Şiirlerdeki kişilerin sayıları yönünden de farklılık olduğu görülür.

3.4. Şairler Yönünden Karşılaştırmalar 


Şiirler, üç ayrı şaire aittir; Pir Sultan Abdal, Kul Ahmet, Sefil Ali…
a) Pir Sultan Abdal: Acaba hangi Pir Sultan Abdal? Bu konuda net bir bilgi yok.
b) Kul Ahmet: Elimizde, Âşık Daimi’nin “Dedemin amcası Ahmet Çelebi ve “Yüz yıldan önce” açıklamalarından başka ayrıntı yok.
c) Sefil Ali: Ballıkaya ve çevresinde şiirleriyle (deyişleriyle) tanınan, hatta yöreye geldiği söylenen Sefil Ali’nin hangi Sefil Ali olduğuna karar vermek oldukça güç. Çünkü Sefil Alilerin çoğu bu üçgen ve çevresinde yaşamış.
Hüseyin Çırakman Sefil Ali’nin, Sungurlu’nun Boğazkale kasabasına bağlı Yazır köyünden, 1835-1910 yılları arasında yaşamış, Kul Hüseyin adını da kullanmış ve yine Çorumlu olan Kul Mustafa gibi gezgin bir ozan olduğunu belirtir. 8 İsmail Özmen 19. yüzyılda Sivas ve Ankara bölgesinde yetişmiş başka bir Sefil Ali’den söz eder ve bunun Çorumlu Sefil Ali ile bir ilgisi olmadığını belirtir. 9 Üçüncü deyişte Mezirme’den, Dede Kargın oğlundan söz edilmesi, halk tarafından yöreye geldiği ve yakın zamana kadar ziyaretini sürdüren Çorumlu Hasan Dedenin bu geleneği sürdürdüğünün dile getirilmesi, Çırakmanın deyimi ile “Kul Mustafa gibi gezgin olması” Sefil Ali’nin Çorumlu olması olasılığını güçlendiriyor. Malatya gibi Çorum da, Dede Kargınlıların yoğun olduğu yerlerden biridir ve Malatya ile ilişkileri vardır.
Başka bir kaynak kişimiz, Mestan Ali mahlasını söyler. Bu ise Mestan Ali’nin komşu köy Mihayil’den olduğunun öne sürülmesi bakımından yakıştırma olacağını düşünüyoruz.

3.5. Zaman/Tarih Yönünden Karşılaştırmalar 

Yolculuğun; birinci şiirde “İkindi”, ikinci şiirde “Sabah”, üçüncü şiirde “Akşam” namazı sırasında başladığı belirtilir. İkinci şiirde yer alan “hozan” sözcüğü kış gününde yapılan yolculukla bağdaşmıyor. Hozan, olsa olsa bir yer adı olabilir.
Birinci şiir, Pir Sultan Abdal adına olduğuna göre, XVI-XVII. Yüzyıla ait olmalı. İkinci şiirde Âşık Daimi, “Bir buçuk asır önce” diyor. Üçüncü şiirde kaynak kişilerden Hasan Ercan ve Ali Çelik “yüz yıldan fazla bir zaman önce”, “yüz, yüz elli yıl önce” söylemlerini kullanmışlardı. Bu durumda ikinci ve üçüncü şiirde zaman diliminin birbirine yakın olduğu görülür. İlk şiirin, ikinci ve üçüncü şiirlere temel oluşturduğunu, 1800-1850 yılları arasında ya da yakın bir ileri tarihte benzek olarak kaleme alınmış olmaları da güçlü bir olasılık.

4. SONUÇ 


Sivas, Erzincan, Malatya üçgeni Alevi Bektaşi edebiyatının zenginliği yönünden dikkate değer bir bölgedir. Üç şiir, bu üç bölgeye ait ayrı şairlerce kaleme alınmış ve topluluğun kültürel özellikleriyle işlenerek dile-bugüne getirilmiştir. Aktarıcıların, yerel motifleri ekledikleri de bir gerçektir.
Üç Hızır deyişi, Alevi-Bektaşi edebiyatının bölgedeki zenginliği yönünden önemli örnekler olarak Ruhi Su, Âşık Daimi ve Zülfü Livaneli tarafından değişik zaman dilimlerinde, birbirine yakın ezgi yapılarıyla seslendirilmiştir. Ballıkaya’da okunuş biçimi ise, dörtlüklerin son heceleri ve bağlantılar ile yinelemeler uzatılarak bunlardan daha yavaş ritimdedir. Hem kırık hava, hem uzun hava (Karma) formundaki bu okunuş, bazı Tahtacı semahlarının ezgisini andırır.
Yazınsal-kültürel yönden incelediğimiz “Üç Hızır Deyişi” ile ilgili başka inceleme ve değerlendirmelerin de yapılmasını diliyorum.

KAYNAKÇA: 
1. İsmail AYDIN (Âşık Daimi): Ses Kaseti, Türküola
2. Hüseyin ÇIRAKMAN: Çorumlu Halk Ozanları, Alev Yay. İstanbul 1992
3. Sabahattin EYÜBOĞLU: Pir Sultan Abdal, Cem Yay. İstanbul 1983
4. Esat KORKMAZ: Ansiklopedik Alevilik, Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, Ant Yay. İstanbul 1994
5. Süleyman ÖZEROL: “Yenilenen köy Ballıkaya”, Görüş Gazetesi (Kışta Kalanların Öyküsü”), Malatya.
6. İsmail ÖZMEN: Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi–4, Kültür Bak. Yay. Ankara 1998 
KAYNAK KİŞİLER:

1. Ali ÇELİK (1309-1984): Hekimhan-Ballıkaya, okuryazar değil; Der. Yeri-Yılı: Malatya-1981
2. Hasan ERCAN (1305-1979): Hekimhan, okuryazar değil; DY-Y: Ballıkaya-1972
3. Hasan ÖZEROL: Hekimhan 1934, İlkokul, Derleme Y-Y: Ballıkaya-1984
4.Yusuf ÖZTÜRK (1895-1983): Hekimhan-Ballıkaya, okuryazar değil; D.Yeri-Yılı: Ballıkaya
5. Yusuf ÖZTÜRK: Hekimhan, 1948, Yüksekokul, Emekli.
6. Elif ÖZTÜRK: Hekimhan 1930, Okuryazar; Derleme Yeri ve Yılı: İstanbul 2004 

Şiirin Öyküsünün Güzergâhından 
FOTOĞRAFLAR 

1. Arguvan Bozan Köyünden Bir Görünüm 
2. Avşar Çayının Başlangıcı Darıderesi
3. Bozarmut’un Kışı
4. Bozarmut Düzü ve Uzakta Çeki Dağının Görünümü
5. Ateşe Verilen Yaprak Yığınının Üst Yanındaki Orta Mezarlık
6. Mezirme Girişinde Ağpuğar Çeşmesi
7. Şah İbrahim Veli Ocağı Dergâhı Karadirek Önden Görünüş
8. Şah İbrahim Veli Ocağı Dergâhı Karadirek Yıkıntısı
9. Ballıkaya 1980 




* Benzek: Nazire sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır.
1 Beköğ, halk arasında Bektaş adının bir söyleyişidir. Hatta “Bekir” de denir.
2 KK: Yusuf ÖZTÜRK: “İki kıra binmiş biri doruya” der.
3 KK: Y. ÖZTÜRK: “Dede Kargın Veliye”  der.
4 KK Y. ÖZTÜRK: “İçimizde Dede Kargın oğlu var idi”  der.
5 Fikrine başvurduğum Araştırmacı Yazar Baki Yaşa Altınok, “Başağa er imiş toruna düştük” dizesi üzerine bir hoşnutsuzluk ifadesi olduğunu, ancak herhangi bir açıklama yapılamış olduğunu, basit bir durum gibi görmemek gerektiğini öne sürdü.
6 KK Y. ÖZTÜRK: “Dede Kargın da bizim pirimiz”  der.
7 “Yenilenen Köy Ballıkaya” dizi yazımızda (Görüş Gazetesi, 7 Eylül 1988, Malatya) da yer verilen, konuyla ilgi olarak Ballıkaya’nın yaşlılarından Yusuf Öztürk (Yusup Ağa), Almanya’ya gönderilmek üzere doldurulan bir kasete okuduğu deyişle ilgili olarak şu açıklamaları yapar: “Kamberağalar’ın lokması varmış. Dede, ‘O gelir o gelir’ dermiş durmadan. Dağılma zamanına yakın halen ‘o gelir’ dermiş. O sırada Bozarmıt tarafından ses duyulmuş. Buradan gitmişler, Lazın söğüdünün yanında bir yarpah yığını varmış, bir ataş atmışlar, ışığına gitmişler. Varmışlar ki, Düşek’ten ötede her biri bir yerde parpazley... Ondan soğna köye dönmüşler.” 
8 Hüseyin ÇIRAKMAN: Çorumlu Halk Ozanları, Alev Yay. İstanbul 1992
9 İsmail ÖZMEN: Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi - 4, Kültür Bak. Yay. Ankara 1998

Hasan Basri Kılıç çalıp söyledi.
https://youtu.be/GugSsMjrggE

Yorumlar

Popüler Yayınlar