Ballıkaya Köyünde Atatürk Büstünün Açılış Öyküsü

Ballıkaya Köyünde Atatürk Büstünün Açılış Öyküsü 

İsmail YILDIRIM









Devlet hizmetlerinin köye gelmesi için devlet ilgililerinin de köye gelmesi, problemleri yerinde görmesi ve çözümde bulunması gerekiyordu. Gel dediğimizde de devlet ilgilileri hemen gelmiyordu. Bunları köye getirmenin yolları bulunmalıydı. İşte bu arayışlar içinde iken köyümüze bir Atatürk büstü diktirmek ve bu vesile ile ilerde devlet görevlilerini köye getirmek fikri aklıma geldi. Yetkililerin dikkatini köyümüzün sorunlarına, yerinde görmelerini sağlamak amacıyla Atatürk büstü yapılması için askeriyeye başvurdum. Malatya, Adana, Erzurum, Diyarbakır ve Kayseri komutanlıklarına da birer dilekçe yazdım. Kayseri’den Faruk Güventürk Paşadan yanıt geldi.
Kaidenin yapılarak fotoğrafının çekilip gönderilmesini bildirmişti. İşlemleri hızlandırmak için Hekimhan'a gittim, okulun bahçesindeki büstü kapatarak Fotoğrafçı Yahya’ya kaidenin fotoğrafını çektirdim. Kayseri’ye gittim, üç gün konuk oldum orada. Büstü hazırladılar, Güventürk Paşa, “Askeri araçla mı gönderelim, kendiniz mi götüreceksiniz?” dedi. Kendim götürmek istediğimi söyledim. Trenle Hekimhan'a geldiğimde, istasyonda 4–5 asker adımı söyleyerek koşuşturup duruyordu. Kendimi tanıttım, taşımaya yardımcı olmak amacıyla geldiklerini söylediler. Büstü askeri araçla köye getirdik.
Kaidenin yapımı için Güzelyurtlu Bekir Ustayı getirdik. Usta, Poloğun Kuyu ve Kireçlik yöresinin taşlarını beğenmedi. Koğuz’da bizim bahçenin altındaki taşı beğendi. Oradan kesip hazırladığı taşları köye, okulun yanına taşıdık. Okulun batısındaki alanda kaide hazırlandı, büst yerleştirildi. 
Açılış için Malatya Valisi Ali Rıza Aydos’tan gün aldım. Belirlenen gün Varto-Bingöl depremi olduğundan sonraya ertelendi. Yeniden tarih belirlendi (28 Ağustos 1966, Pazar). Hazırladığımız davetiyeleri askeri birliklere, valiliğe, kaymakamlıklara, daire müdürlüklerine, komşu köylerin muhtarlıklarına gönderdik.
Köyün içme ve sulama suyu, yol, okuma odası gibi sorunlarını dile getiren pankartlar hazırladık. Okulun yanındaki Alefendi’nin bahçesini düzenledik. Vali karakola telefon ederek nasıl geleceklerini sorduğunda, “Biz nasıl geliyorsak siz de öyle geleceksiniz” dedim. Yol çok bozuktu. Arguvan ile köy arasındaki yola greyder vuruldu, düzeltildi. Köye geldiklerinde davul zurna ve sorunları dile getiren pankartlarla karşıladık. Kadınlar ellerindeki boş bakraç ve kovalarla “su isteriz” diyerek yerlerini aldılar.
Büstün bulunduğu yerde şiirler okundu, açılış konuşmamın ardından da Vali Ali Rıza Aydos konuştu. “Görevim gereği birçok yerde açılış yaptım. Ballıkaya’daki gibisine rastlamadım. İstekleriniz medeni istekler, geri çevrilmesi mümkün değil” dedi. Açılış töreninin ardından etli pilav, salata ve cacık ile yerel yemekler ikram ettik. Köyümüzün âşıkları Yusuf Başaran, İmam Şahin ve Mustafa Başaran deyişler çalıp söylediler. Davul zurna eşliğinde oyunlar oynandı, vali de halaya katıldı.
Törenden sonra daire amirleri seferber oldular. 15–20 gün içinde köyün yedi yerine çeşme, sulama kanallarının beton yapılması için ihale açıldı.

Atatürk Büstünün Açılış Töreninde Okul Müdürü İsmail Yıldırım'ın Yaptığı Konuşma


Muhterem Valimiz ve Kıymetli Konuklarımız,

Büyük kurtarıcımız aziz Atatürk’ün büstünün açılış merasiminin heyecanıyla köylülerim adına sizleri içten gelen en derin saygı ve hürmetlerimle selamlarım. Köyümüze hoş geldiniz.
Canımız kadar sevdiğimiz Atamızın büstünü köyümüze hatıra ederek bu mutlu günü bizlere bahşeden çok kıymetli ve gerçek Atatürkçü Sayın Orgeneral Faruk Güventürk’e ve yine bu kıymetli eserde maddi, manevi gücünü esirgemeyen cefakar köylülerime; her işinde olduğu gibi Atatürkçülük yönleri ile de etrafına ışık saçan kıymetli öğretmen ve diğer memur ve arkadaşlarıma yüksek huzurunuzda teşekkür etmeyi borç sayıyorum.
Kıymeti misafirlerimiz, toplumların hayatında elbette ki mutlu günler vardır. İşte 28 Ağustos 1966 tarihini biz, Ballıkaya köylülerinin en mutlu günü olarak ebediyen kalplerimizde yaşatacağız.
Atatürk'ü sevmek onun ardından gözyaşı dökmek demek değildir. Atatürk duyguların üstüne çıkmıştır. Onu heyecanlarda değil, akıllarda aramalıyız. Bu büyük insanı her anışımızda sızlanmayacağız, düşüneceğiz.
Çünkü Atatürk olumlu bilim demektir. Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak demektir. Ve Atatürk demek kendi dilini, kendi vatanını sevmek demektir.
Her yurttaş Onun ışık dolu sözlerinden birkaç damla belleğinde saklayacaktır. O kimse ki darda kaldığında, çıkmazlara düştüğünde Atatürk’ün görüşleri ona kılavuzluk edecektir. Çünkü bu fikirler ölümsüz fikirlerdir. Asırlar ve çağlar geçse dahi asla sönmeyecektir. Biz Onu bir güneş gibi değil, gaipten bir ışık gibi değil, bir mucize yaratık olarak değil çağının uygar, düşünen insanı, bilimi, tekniği gösteren, ulusal birliğimizi yaratan barışçı kahraman olarak bilmeliyiz.
Atatürk’ün sözleri, davranışları, yaptıkları söylediklerimizi ispat eder.
Öyle ise Atatürk’ü anlamak, insan olmak, millet olmak demektir.
Yaşama mücadelesi tarih boyunca çetin, fakat daima şerefli olmuş aziz milletimiz, Atatürk’ün şahsında böyle mümtaz bir mevkiye daha erişmenin mutluluğu içindedir. Atatürk; her biri, bir ferdi üstün insan yapmaya kâfi, büyük vasıflara sahipti. Büyük asker, büyük devlet adamı, muhteşem vatanperver, mümtaz bir insandı. Onun bu yüksek vasıflarından her biri yaşama savaşımızın en buhranlı anlarında; Türk milletinin çevresinde mevcut imkânları harekete geçirmiş ve şaşırtıcı başarılar sağlamıştır. İnsanlık haysiyet ve hukukunun en temel şartı istiklal ve hürriyet mücadelemiz Onun başbuğluğunda muzaffer oldu. Atatürk ve onun önderliğinde elde edilen başarılardan normal bir idrak ve basiretin izah edemediği ve varsa, bunun sırrını ondaki bu ulvi duyguda aramalıdır.
İnsan ötesi görünen davranışları, milletine olan coşkun sevgi ve güvenin potasında, bir ilahi tabiilik içinde doğmuş ve gelişmişlerdir.
Atatürk dün nasıl bu sahte öncüleri silip süpüren bir milli inanç ve sevgi kaynağı olmuşsa bu gün de yarın da yeni nesilleri hür ve müspet düşüncenin, milli sevgi ve güvenin sönmez meşalesi olarak aydınlatacaktır.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE, NE MUTLU ATATÜRK’E...
Kıymetli misafirlerimiz, burada sözlerime son verirken hepinizi gönül dolusu sevgi ve saygı ile selamlarım. Sözü sayın valimize bırakıyorum.

28.8.1966
Ballıkaya Köyü İlkokul Md.
İsmail Yıldırım (İmza)
Basından...

ALİ RIZA AYDOS, BALLIKAYA ÇOCUKLARININ MANEVİ BABASI OLDU

“Ata’yı susuz, yolsuz bırakmayın” dediler
(F: K: İncesu)


İZLEYEN: Lüffi KALELİ

Ballıkaya köylüleri hepten meşale olmuşlar, yanıyorlar ışıl ışıl. Atatürk doğuyor meşaleler arasından, gözleri yeşil yeşil. “Atam” diyorlar, saygı duruşunda bulunuyorlar, inkılâplarını muhafaza ve müdafaa edeceklerine dair and içiyorlar. Ve Atatürk sevgisini dillerinde değil, kalplerde, gönüllerde taşıyorlar.
Evet, Ballıkaya köyünde büyük Atatürk’ün bir büstü açıldı. Geçtiğimiz Pazar günü kentimizden Vali Ali Rıza Aydos, İl Jandarma kumandanı Veli Haydar Sarı, Milli Eğitim Müdürü Münir Gedikoğlu, YSE Müdürü, Veteriner Müdürü, basın mensupları, Halk Eğitim Merkezi Müdürü, Öğretmenler Derneği Başkanı, öğretmenler, Hekimhan ve Arguvan Kaymakamları, kumandanları büstün açılış törenine çağrılı idiler.

Ballıkaya köyüne Cumhuriyet tarihinde ikinci defa bir vali geliyordu. Birinci vali bundan tam 33 yıl önce gelmişti. Fakat bir hizmet getirmemişti o vali. Ümit ikinci valide idi. İkinci vali hizmet getirecekti Ballıkaya köyüne. Zaten istekleri de yapılacak işlerdi hep. Vali dahi söz verdi istekler için. 
Yol... Yol çok kötü. Dağ yolu, taşlık, kayalık… Köye birden giriş yok. Doğudan batıya, batıdan tekrar doğuya gelinecek ki köye girilebilsin. Ama bu kadar zahmetli bir yolculuk, Ballıkaya köyünde unutuluveriyor bir anda. Zira Ballıkaya köylüleri bal kadar tatlı. Meşale kadar aydın, ilimle yoğrulmuş gerçekten Atatürkçü, insan sevici, devrimci ve devrim bekçileri insanlar. 
Köye gelen konuklarını kadınıyla, erkeğiyle, çoluğuyla, çocuğuyla ve kurbanlar ve de davul zurnalarla karşıladılar Ballıkayalılar. Ellerindeki dövüzler de pek ilginçti. Bunlardan bazılarını okuyalım hep beraber:
“Kalkınma hızını Ata’dan aldık. Cumhuriyetten buyana ikinci valimizi selamlarız. Kalkınmamız için su ve yola ihtiyacımız var. 1306 yılında yapılan tek çeşme ile bekliyoruz. Yollarımızın zahmetini takdirleriniz değerlendirir. Yurdun efendisi köylüdür. Bölgemizin en büyük ihtiyacı yol, yol, yol...”
Okul önüne yapılmış olan Ata’nın büstü önünde tören düzenlendi. Yediden yetmişe Ballıkayalılar hep okumuş, hep aydın. Tam 57 tane öğretmen vermişler toplum hizmetine. Bir o kadar subay, memur, iş adamı, aydın... Hala çeşitli okullarda okuyan ellinin üstünde öğrencileri var. 
Törenin ilk açış konuşmasını Okul Müdürü İsmail Yıldırım yaptı. Ve topluluğu istiklal marşımızı dinlemeye davet etti. İstiklal Marşımız koro halinde Ballıkayalı öğretmenler tarafından söylendi. Sonra bir dakikalık aziz Atanın ve şehitlerimizin ruhu için saygı duruşunda bulunuldu. Arkasından and içildi, konuşmalar yapıldı, şiirler okundu. Ve konuşmacılar, Ata’ya olan bağlılıklarını ifade ettiler. Vali Alirıza Aydos’a da “Atamızı yolsuz, susuz bırakmayın” dediler. Bu manalı, bu muhteşem törende son konuşmayı valimiz Alirıza Aydos yaptı ilk olarak: “Mesleğim icabı olarak birçok yerlerde kordela kestim. Fakat şunu itiraf edeyim ki, Ballıkaya köyünde ilk defa övünç duyarak şerefli bir kordela kesiyorum” dedi. Sonra Ballıkayalıların istediklerini yerine getireceğim” şeklindeki samimi vaadlar söylendi ve ATATÜRK Büstünün kordelası kesildi. Ata önünde bir kez daha saygı duruşunda bulunuldu. Ve ATA alkışlandı, alkışlandı...
Açış törenini müteakip köy dertleri dinlendi. Köylüler adına temsilci öğretmen İpşir konuştu. Bu dert söylemeler ve isteklerde bulunmalar diğer köy isteklerinden çok farklı idi. Buradaki istekler hep matematik hesaplara dayanıyordu. Sorunları bilimsel yollardan ele alınıyordu. Olmayacak isteklerde bulunmuyorlardı. Zaten istekleri dört ana konuda birleşiyordu: Köy kitaplığı ve okuma odası, yol, su, sulama suyu... Konuşmacı yine konuşmasında: “Biliyorum bu isteklerimizin hepsi bir arada olmaz. O bakımdan sayın valimizi zorlaya hakkımız yoktur” diyordu. Ama vali Aydos bu konuşmaya karşılık: “Sizin isteklerinizde olmayacak bir şey yoktur; bunların hepsi olacak şeylerdir. İşte köy kitaplığını bir oda bulun hemen açalım. İçme suyunuzu önümüzdeki yıl yapacağız, zaten programımızda. Yol işinizi önümüzdeki hafta içerisinde Ankara’ya gideceğim. Karayolları umum müdürüyle görüşeceğim. Zannedersem bu yol için bir şeyler koparabileceğim. Sulama suyunuz için hiç vakit geçirmeden Topraksu Bölge müdürlüğüne müracaat edin, hemen etüt edilsin” diye cevap veriyordu. 
Dertler dinlendi. Sohbetle yapıldı. Kuzular yenildi. Ayranlar içildi. Âşıklar koşuldu, çifte turnalar gibi. Baba oğul nefes alıp nefes verdiler. Yürekten dediler. Misafirlere söz ettiler. “Hoş gelmişsiniz dostlar, gusurumuzu bağışlayınız” dediler. 
Minik kızlar geldiler. Soru sordular valiye: “Sizin çocuklarınız var mı? Kaç tane? Okuyorlar mı? Öyle ise bizim de FAHRİ babamız olur musunuz?” dediler. Vali Aydos, Ballıkaya çocuklarının FAHRİ babası oldu o andan sonra. 
Ve davullar çalındı gümbür gümbür. Halay çekildi, hora tepildi. Tüm canlar bir oldu, Vali Aydos diğer konuklar da beraber. Üç ileri bir geri ayak uydurdular birbirine. Bu kaynayış, bu muhabbet tam üç saat sürdü. Canlar, can oldu, semah yaptı sonradan. 
Vali Ali Rıza Aydos: “Köyünüze bir defa daha geleceğim. Ama bu gelişim mutlaka size bir hizmet getirdikten sonra olacak” dedi. Ve alkışlar arasında uğurlandı konuklar. 

(Birlik Gazetesi)

Yorumlar

Popüler Yayınlar