Darıderesi, Yöresi ve Balıklar
Darıderesi, Yöresi ve Balıklar
Süleyman ÖZEROL
Süleyman ÖZEROL
Darıderesi köyümüz Ballıkaya'nın kuzeydoğusunda Ayrancı dağlardan güneye doğru akan yamaçlarında bulunan kaynaklardan beslenerek doğar. Mastik Deresi, Yazyurdu Deresi, Bozarmut Deresi, Zabık Deresi, Yığma Deresi gibi kaynaklardan sonra Avşar Deresi (çayı) adını alır.
Yığma Deresine varmadan yolun solunda, 1560 Kanuni Devri yazımlarına göre 10 haneli Avşar Köyü olduğu belirtilir. Daha ileride ve sulak bir alanda bulunan Armutlu (Kuşu) köyü de bu tarihlerde Kuş adıyla kayıtlıdır. Bugün Avşar köyünün yeri boştur. Büyük olasılıkla Kuşu ya da başka köylere göçmüş olmalılar.
Darıderesi'nde köyümüzden bazı aileleri ve ağılları vardı. Ağılların peğinin hemen yakınında bulunan su kaynağı oldukça zengindir.
Buraya neden Darıderesi denmiş?
Darı; hem yiyecek, hem hayvan yemi, hem de yakacak olarak kullanılan bir bitkidir. Kanuni Devri yazımlarında Ballıkaya köyünün vergi dilimlerinde darı da bulunur. O zamanlarda özellikle hayvancılık geçim kaynağı olduğundan buna bağlı olarak darı tarımını yaygın olduğu anlaşılıyor.
60'lı yıllarda akrabalarımızdan İmam Dedenin oğlu malul emekli astsubay Cuma Şahin, Ağılın Önü yöresindeki tarlalarına darı ekmişti, daha sonra Ballıkaya'da darı tarımı yapılmadı.
Çocukluğumuzda Cafer Kocaman, Sadık Arı ve Mahmut Yalçın Darıderesi'nin özellikle baharda cennet gibi olduğunu anlatırlardı. Çiçekler açılır, sular şırıldayarak akar, kuşlar cıvıltıyla uçuşur, kelebekler çiçekten çiçeğe konarmış. Ancak ben burayı baharda göremedim ne yazık ki; çok sonraki yıllarda yaz mevsiminde gördüm. Yamaçlarında meşe ağaçları, dere boyunda yılgın, sorkun, yabani kızılcık, kuşburnu, söğüt, alıç, yabani armut ve diğer bitkilerin bulunduğu bir vadide akıyordu. Mastik Deresi boyunca dağ karanfili (zencefil olmalı) denen bitki de vardı.
Muroğlar mezrasından Darideresi'ne doğru giderken derenin sağında Filo'nun Dağı yamacında Kale vardı. Kalenin üzerinde iki sarnıç kuyusu, biraz ileride sıra kayalar ve mağaralar uzanıyordu.
Alaçayır Yaylası'ndan, yani batıdan gelirken Karadoğan Tepesi'nin kuzeyinden Mastik ya da güneyinden Darıderesi'ne geçilir. Bu yörede küçük de olsa peri bacaları vardır.
Yarım yüzyıla dayanan zamanlarda kadınlar sırtlarında şelekle çalı getirirlerdi. Köyün çevresinde o kadar bahçe ve orman olmasına karşın ta oraya gidip gelirlerdi. Ormanı koruma içgüdüsünden olsa gerek...
Bir gün Sadık Arı ile Yazyurdu’ndan Darıderesi’ne gittik. Küçük balıklar derede oynaşıyordu. Birkaç balık tuttuk, küçük olduklarından sonra geri attık. Özellikle bu yavrular, 1600 rakımda bu yörede suyun akardan tersine nasıl da gelmişlerdi,
Bir gün Alaçayır'dan yalnız başıma yola çıktım, Karadoğan'ın güneyinde ilerlerken yoldan iki metre yükseklikte bulunan yanımdaki kaya sırasından rüzgâr sesi gibi bir ses duydum ve aynı anda kızıl gri renkte bir yılanın uçar gibi hızla gittiğini gördüm. Ok yılanı derler ya ona benziyordu. Kavlamıştı, yani deri değiştirmişti. Beni gelip geçerek dereden yana uzaklaştı, oldukça ürperdim.
Darıderesi’nin çayıra vardığımda Kekecin (Hüseyin Öztürk) çocukları Mustafa ve İsmail'in bol suyu olan çeşmenin başında çay içtiklerini gördüm. Mustafa beni görünce, “Hocam tam da yeni demlemiştik” dedi. Bana da çay doldurdu, bir şeyler de atıştırdık.
Derenin gününe doğru uzanan sağ tabanında iki evlek kadar yer herk edilmişti. “Bu yaz günü kim çift sürer ki?” diye kendimce düşünürken Mustafa, “Gördün mü hocam. Domuzlar nasıl etmiş? Sanki çüt sürmüşler" dedi. Mustafa kendi kendime sordum soruya yanıt vermişti. Yiyecek bulmak için domuzlar toprağı alt üst ediyorlarmış...
Mastik deresinden Mastik Koyağından Kayabaşı'na doğru ilerlerken, yılan ile karşılaşmamı ve duvar gibi Mastik Koyağındı çıkışçımı hesaba katarak, “Bir daha tek başıma gezmemeliyim” diye düşündüm. Oradan Kayadibi'ne inip köye döndüm.
Bu gezilerimde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri balıklar olmuştu. Arguvan Çavuş köyüne Uludere'den geçerken sürüler halinde görüyorduk. Kuşu’da Avşar Çayından yaya geçerken ayaklarımızın arasından dolaşıyorlardı. 1600 rakımlı Darıderesi'nde suyun akarına doğru yüzerek çıkıyorlardı…
Derken her şey bozuldu. Artık ne Uludere'de ne Avşar'da ne de Darıderesi’nde balıkları göremiyoruz. Eskisi gibi derelerin suyunu da insanlar içemiyor. Çünkü doğanın kendisi kirlendi.
Ankara, 5 Ocak 2024
Yığma Deresine varmadan yolun solunda, 1560 Kanuni Devri yazımlarına göre 10 haneli Avşar Köyü olduğu belirtilir. Daha ileride ve sulak bir alanda bulunan Armutlu (Kuşu) köyü de bu tarihlerde Kuş adıyla kayıtlıdır. Bugün Avşar köyünün yeri boştur. Büyük olasılıkla Kuşu ya da başka köylere göçmüş olmalılar.
Darıderesi'nde köyümüzden bazı aileleri ve ağılları vardı. Ağılların peğinin hemen yakınında bulunan su kaynağı oldukça zengindir.
Buraya neden Darıderesi denmiş?
Darı; hem yiyecek, hem hayvan yemi, hem de yakacak olarak kullanılan bir bitkidir. Kanuni Devri yazımlarında Ballıkaya köyünün vergi dilimlerinde darı da bulunur. O zamanlarda özellikle hayvancılık geçim kaynağı olduğundan buna bağlı olarak darı tarımını yaygın olduğu anlaşılıyor.
60'lı yıllarda akrabalarımızdan İmam Dedenin oğlu malul emekli astsubay Cuma Şahin, Ağılın Önü yöresindeki tarlalarına darı ekmişti, daha sonra Ballıkaya'da darı tarımı yapılmadı.
Çocukluğumuzda Cafer Kocaman, Sadık Arı ve Mahmut Yalçın Darıderesi'nin özellikle baharda cennet gibi olduğunu anlatırlardı. Çiçekler açılır, sular şırıldayarak akar, kuşlar cıvıltıyla uçuşur, kelebekler çiçekten çiçeğe konarmış. Ancak ben burayı baharda göremedim ne yazık ki; çok sonraki yıllarda yaz mevsiminde gördüm. Yamaçlarında meşe ağaçları, dere boyunda yılgın, sorkun, yabani kızılcık, kuşburnu, söğüt, alıç, yabani armut ve diğer bitkilerin bulunduğu bir vadide akıyordu. Mastik Deresi boyunca dağ karanfili (zencefil olmalı) denen bitki de vardı.
Muroğlar mezrasından Darideresi'ne doğru giderken derenin sağında Filo'nun Dağı yamacında Kale vardı. Kalenin üzerinde iki sarnıç kuyusu, biraz ileride sıra kayalar ve mağaralar uzanıyordu.
Alaçayır Yaylası'ndan, yani batıdan gelirken Karadoğan Tepesi'nin kuzeyinden Mastik ya da güneyinden Darıderesi'ne geçilir. Bu yörede küçük de olsa peri bacaları vardır.
Yarım yüzyıla dayanan zamanlarda kadınlar sırtlarında şelekle çalı getirirlerdi. Köyün çevresinde o kadar bahçe ve orman olmasına karşın ta oraya gidip gelirlerdi. Ormanı koruma içgüdüsünden olsa gerek...
Bir gün Sadık Arı ile Yazyurdu’ndan Darıderesi’ne gittik. Küçük balıklar derede oynaşıyordu. Birkaç balık tuttuk, küçük olduklarından sonra geri attık. Özellikle bu yavrular, 1600 rakımda bu yörede suyun akardan tersine nasıl da gelmişlerdi,
Bir gün Alaçayır'dan yalnız başıma yola çıktım, Karadoğan'ın güneyinde ilerlerken yoldan iki metre yükseklikte bulunan yanımdaki kaya sırasından rüzgâr sesi gibi bir ses duydum ve aynı anda kızıl gri renkte bir yılanın uçar gibi hızla gittiğini gördüm. Ok yılanı derler ya ona benziyordu. Kavlamıştı, yani deri değiştirmişti. Beni gelip geçerek dereden yana uzaklaştı, oldukça ürperdim.
Darıderesi’nin çayıra vardığımda Kekecin (Hüseyin Öztürk) çocukları Mustafa ve İsmail'in bol suyu olan çeşmenin başında çay içtiklerini gördüm. Mustafa beni görünce, “Hocam tam da yeni demlemiştik” dedi. Bana da çay doldurdu, bir şeyler de atıştırdık.
Derenin gününe doğru uzanan sağ tabanında iki evlek kadar yer herk edilmişti. “Bu yaz günü kim çift sürer ki?” diye kendimce düşünürken Mustafa, “Gördün mü hocam. Domuzlar nasıl etmiş? Sanki çüt sürmüşler" dedi. Mustafa kendi kendime sordum soruya yanıt vermişti. Yiyecek bulmak için domuzlar toprağı alt üst ediyorlarmış...
Mastik deresinden Mastik Koyağından Kayabaşı'na doğru ilerlerken, yılan ile karşılaşmamı ve duvar gibi Mastik Koyağındı çıkışçımı hesaba katarak, “Bir daha tek başıma gezmemeliyim” diye düşündüm. Oradan Kayadibi'ne inip köye döndüm.
Bu gezilerimde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri balıklar olmuştu. Arguvan Çavuş köyüne Uludere'den geçerken sürüler halinde görüyorduk. Kuşu’da Avşar Çayından yaya geçerken ayaklarımızın arasından dolaşıyorlardı. 1600 rakımlı Darıderesi'nde suyun akarına doğru yüzerek çıkıyorlardı…
Derken her şey bozuldu. Artık ne Uludere'de ne Avşar'da ne de Darıderesi’nde balıkları göremiyoruz. Eskisi gibi derelerin suyunu da insanlar içemiyor. Çünkü doğanın kendisi kirlendi.
Ankara, 5 Ocak 2024
Yorumlar
Yorum Gönder